Allâhü Teâlâ “Rabbinin yoluna hikmet ile güzel öğüt ile davet et.” (Nahl Sûresi, âyet 125) buyurdu.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Ben hidayete davet için gönderildim. Fakat benim hidayette bir tesirim yoktur.
İblis de insanları doğru yoldan saptırmak için gönderildi. Fakat onun da dalâlette bir tesiri yoktur.” buyurmuştur.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) amcası Ebû Tâlib’in hidâyete ermesini, müslüman olmasını çok istedi fakat o hidâyetten yüz çevirdi. Nitekim Ebû Tâlib, hastalanmış, son nefeslerine gelmişti. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) onun yanına gitmiş, “Ey amcam! Bir kere (Lâ ilâhe illallâh) deyip İslâm’ı kabul et, şirkten kurtul, senin Müslüman olduğuna Allah katında şâhid olayım” buyurunca, o: “Ey kardeşimin oğlu, vallahi, ben bilirim ki sen elbette doğrusun. Ancak Ebû Tâlib ölüm anında korktu da ondan dolayı kardeşinin oğluna îman etti demelerini kötü görüyorum” demiş, Müslüman olma şerefine ulaşamamıştı.
Halbuki Hz. Hamza’nın kâtili olan Hz. Vahşî hidayete erdi.
Allâhü Teâlâ peygamberimizin vazifesinin İslâm’ı tebliğ etmek, insanları İslâm’a çağırmak olduğunu haber vermiş ve (meâlen) “Ey şanlı Resul, Rabbinden sana her indirilenin -acı tatlı- hepsini tebliğ et.” (Maide S., âyet 67) buyurmuştur. Diğer bir âyette de (meâlen) “Ey peygamber! Şüphe yok ki, biz seni bir şâhit ve bir müjdeci ve bir korkutucu olarak göndermişizdir. Ve Allah’ın izniyle bir davetçi ve nurlandırıcı bir kandil olarak -gönderdik-.” (Ahzab S., âyet 45-46) buyurmuştur.
Allâhü Teâlâ hidayete erdirecek olanın ise kendisi olduğunu haber vererek (meâlen) “Allâhü Teâlâ nûruna dilediğini hidayet eder.” (Nur S., âyet 35)
Cenâb-ı Hak, kullarına bir irade ve yaratılışta bir kâbiliyet vermiştir. İradelerini, kabiliyetlerini hidâyet yolunda harcarlarsa Hak Teâlâ da onların haklarında hidayeti yaratır, sapıklığa sarf ederlerse haklarında sapıklık vücuda getirilir. Onları zorla hidayet veya sapıklığa sevk etmez.
PEYGAMBERİN VAZİFESİ HİDAYETE DAVETTİR
Nisan 20, 2012