Resûlullah’a (s.a.v.) vahiy gelirdi. Ashâb-ı Kirâm bizzat Resûlullah’tan âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîşer dinleyip, ilim öğrenirlerdi. Dâimâ Resûlullah’ın mübârek meclis ve huzurunda ilim nuru ile nurlanır, kalbleri saf, itikadları doğru, amelleri hâlis ve şüpheleri çözülmüş olurdu. Resûlullah’ın (s.a.v.) vefâtından sonra Ashâb-ı Kirâm (aleyhimürrıdvân) İslâmiyet’in yayılması işini mühim görüp ona çalıştılar. Bu yüzden Kur’ân-ı Kerîm’den ve hadîs-i şerîşerden çıkardıkları bir çok hükümleri kitablara yazmağa elleri değmedi. Zîrâ onların çoğu müctehid olduklarından ihtiyaç olduğunda kendi içtihâdı ile amel ederlerdi. Resûlullâh’ın (s.a.v.) mübârek meclisinde az bir zaman kalan bir Müslüman köylü, hikmet söylemeye başlardı.
Ashâb-ı Kirâm’dan sonra, tâbiîn ve onlardan sonrakiler zamanında Müslümanlar ve hâdiseler çoğaldı, câhillik yayıldı. Nice bid’at ve dalâletler türedi. Bunun için o zamanın âlimlerinin çalışıp ictihâd etmeleri, halka fetvâ vermeleri, Kur’ân-ı Kerîm’den ve hadîs-i şerîşerden hükümler ve mezheb çıkarıp yazmaları ve insanlara öğretmeleri lâzım ve vâcib oldu. O büyük alimler de her mes’eleyi deliliyle, her suâli cevabı ve her müşkili fetvâsı ile bildirdiler. Böylece mezhebler meydana geldi.
Her birine bir topluluk uydu. Kimi İmâm Ebû Hanîfe’ye, kimi İmâm Şâfiî’ye, kimi İmâm Mâlik’e, kimi İmâm Ahmed’e, kimi Süfyân-ı Sevrî’ye, kimi Dâvud-ı Zâhiri’ye ve diğerlerine uydular (rahimehumullah). Fakat zamanımızda ehl-i sünnetin dört mezhebi (Hanefî, Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî) vardır. Diğerlerine uyan kalmamıştır. Bütün bu müctehidler, amelî bazı meselelerde ayrı iseler de, itikadda birdirler; hepsi ehl-i sünnet ve cemâattir. Müctehidlerin ihtilaşarı Allâhü Teâlâ’nın izni ile olmuştur. Bu imamların hepsi hidâyet üzeredir. Bir kişi amelini, alış verişini, nikâhını ve diğer işlerini bu imamlardan birine uyarak yaparsa doğrudur. Kıyâmette sevâba kavuşup Cennet’e girer.
MEZHEBLERİN TARİHÇESİ
Nisan 19, 2012