Selâm verirken; “Esselâmü aleyküm ve rahmetullâh” denildiğinde (Rahmetullâh’ın) sonundaki “he”ye hareke verilmez. İkinci selâmda sesi evvelkinden aşağı kılmak sünnettir.
İkinci secdeden kalkarken özürsüz bir yere dayanılmaz, belki dizlerine dayanır ve oturmaksızın ayağa kalkar.
Secde ederken veya kalkarken başındaki şey (takke) çıkarsa bir eliyle, amel-i kalil ile alıp başına giyip de kılmak başı açık kılmaktan faziletlidir.
(Dışarıdan gören kimsenin namazda olmadığına hükmedeceği şey ameli kesirdir. Bunun aksi ise ameli kalildir.)
Namazda sadece Fâtiha’nın okunduğu rek’atlerde (öğle namazının farzının üç ve dördüncü rek’atleri gibi) sehv ile zamm-ı sûre okunsa sehiv secdesi lâzım olmaz.
Namazın rükunlarının tertib üzere edâ olunması lâzımdır.
Selâm verdikten sonra “Allâhümme entes-selâm ve minkes-selâm, tebârakte ya zel-celâli vel ikrâm” demek sünnettir.
(Farz) Namaz kılarken kimsenin çağırmasına cevap için namazı kesmek câiz değildir. Anası ve babası dahi çağırsa böyledir.
Ancak başlarına mühim bir şey gelip yardım isterlerse namazı keser.
Bir kimsenin malını yahud canını bir zarardan korumak için de namazı keser.
kİmse mekÂn tutmaz sende, vİran dünya deĞİL MİSİN?
Bir adamın gönlünün meyvesi oğlu ölmüştü. Adamın yüreği yanmış, bir yandan ağlıyor, bir yandan da:
“Ey dünyaya doyamadan ölen oğlum! Hiçbir şey göremeden âlemi bıraktın gittin.” diyordu.
Onun bu sözlerini duyan ârif bir zât dedi ki:
“Farzet ki oğlunun dünyada tatmadığı zevk kalmamıştı. Bütün dilekleri yerine gelmişti. Ne değişecekti ki? Sonunda yine herşeyi arkasında bırakıp gitmeyecek miydi?”
İnsan zamanının kıymetini bilmelidir. Saadete erebilmek için vakte dikkat etmek, fırsatı ganimet bilmek gerekir.