Peygamberler Allâh’ın emir ve nehiylerini vahiy yoluyla almışlar; kendilerinin hakikaten Allah’la kullar arasında birer vasıta olduklarını mucizelerle isbat etmişlerdir.
Vahiy: Allâhü Teâlâ’nın emir ve nehiylerini peygamberlere rüya, ilham, kitab ve melek göndermek gibi bir vasıta ile bildirmesidir.
Mucize: Peygamberlik iddia eden zâtın elinde meydana gelen hârikulâde iştir. Ateşin Hz. İbrahim’i yakmaması gibi. İnsanların bu hârikanın mislini yapmaktan âciz olduklarını beyan için ona -âciz bırakan mânasına- mucize denilmiştir.
Vahiysiz din, mûcizesiz peygamber yoktur. Binâenaleyh mecûsîlik, budistlik, putperestlik gibi vahiy ve mucize ile alâkası olmayan saçma yollara din denilemez. Onlar olsa olsa bâtıl birer mezheptirler.
İlâhî dinlerin her biri aslında haktır. Yalnız Mûsevîlik, İsevîlik gibi eski dinler tahrife uğramış; asılları kaybolmuştur. Zaten bunlar Allah indinde bir müddetle tahdit edilmiş olduğundan o müddet dolduğu zaman neshedilmiş, yâni hükümleri kaldırılmıştır. Meselâ İsevîlik Mûsevîliği neshettiği gibi, en son gelen Müslümanlık da İsevîliği neshetmiş ve kıyâmete kadar hükmü bakî yegâne din olarak kalmıştır.
Allâhü Teâlâ Hazretleri (meâlen):
“Hiç şüphe yok ki, Allah indinde din, İslâm Dîni’dir.” (Âl-i İmrân Sûresi, âyet 19) ve
“Bugün size dininizi ikmâl ettim; size olan ni’metimi tamamladım ve size din olarak İslâm’a razı oldum.” (Sûre-i Mâide, Âyet 3) buyurarak bunu bütün cihana ilân etmiştir.
FIKRA:……………………..Bir Manastırın İdaresi İş Mi?
Kırkkilise (Kırklareli)’de iken azledilen bir memur, (Bugün Makedonya’da bulunan) Manastır kazasına tayinini ister. “Orası mühim bir mevkidir, idare edemezsin.” derler. “Efendim, kırk kiliseyi idare eden adam, bir manastırı idare edemez mi?” der.