RİYAKÂRLIĞIN ACI SONU
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
Kıyamet günü bir kısım insanlara cennete girmeleri emrolunur. Onlar da cennete yaklaşırlar, kokusunu duyarlar, oradaki sarayları ve Allâhü Teâlâ’nın cennetliklere hazırladığı şeyleri seyrederler. O sırada “Onları cennetten uzaklaştırın. Onların cennette hiç nasibi yoktur.” diye nida olunur.
Onlar da, daha önce hiç kimsenin duymadığı bir pişmanlık ve üzüntü içinde geri dönerler ve “Ey Rabbimiz! Sen keşke bizi, bu sevabı ve veli kullarına hazırladığın bu nimetleri göstermeden önce doğrudan cehennemine atsaydın bizim için daha kolay olurdu.” derler.
Allâhü Teâlâ da şöyle buyurur: “Bu, benim sizin hakkınızda istediğim şeydir. Zira siz, insanlardan uzak kaldığınız zaman büyüklük ve azamette benimle yarıştınız. İnsanlarla karşılaştığınız zaman ise onlara karşı mütevazı oldunuz, -kalplerinizdekine aykırı olarak-riyakârlık yaptınız. İnsanlardan korkup çekindiniz, ama benden korkmadınız. İnsanlara hürmette bulundunuz, ama bana hürmette bulunmadınız. İnsanlar için terk ettiniz ama benim için terk etmediniz.
İşte bu gün ben sizi o sevab ve mükâfatlardan mahrum bıraktığım gibi size pek şiddetli azabı tattıracağım.”
FAZÎLET YARIŞI
Bir aralık Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin (r.anhumâ) efendilerimiz arasında bir dargınlık meydana gelmişti.
Hz. Hüseyin’e “Sizin, ağabeyinizin yanına gidip barışmanız münâsiptir. O sizin büyüğünüzdür” dediler.
“Ceddim, Resûlullah (s.a.v.)’den işittiğim bir hadîs-i şerîfte araları açık olan iki kişiden hangisi öbürüyle barışmağa tâlip olursa onun cennete girmede de diğerini geçeceği buyuruldu. Ağabeyimi öne geçme şerefinden mahrum etmek istemem” buyurdu.
Bu ifâdesi Hazret-i Hasan’a bildirilince hemen kalkıp Hz. Hüseyin’in yanına geldi, barıştılar. O kırgınlık derhâl aralarından gitti.