HARAM YİYENİN İBADETİ KABUL OLUNMAZ
Ebû Huzeyfe’nin (r.a.) âzâtlı kölesi Sâlim (r.a.) anlatıyor: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Kıyâmet günü, Tihâme dağları kadar sevapları olan topluluklar gelecek. Onlar Allâh’ın huzuruna getirildiğinde, Allâhü Teâlâ onların sevaplarını heder (iptal) edecek ve onları cehenneme atacaktır.” buyurdu.
Sâlim (r.a.): ‘Anam babam sana feda olsun, yâ Resûlallâh! Bu toplulukların kim olduğunu bize bildir, biz de bilelim. Seni hak peygamber olarak gönderen Allâh’a yemin ederim ki, ben onlardan olmaktan korkuyorum.’ dedi. Resûlullâh (s.a.v): “Ey Sâlim! Onlar namaz kılarlar ve oruç tutarlardı. Ancak kendilerine haramdan bir şey verildiği zaman hemen atılıp onu alırlardı. Bundan dolayı Allah onların amellerini kabul etmedi.” buyurdu.
“NAMAZDAKİ TEKBİRLER”
İmâm-ı Rabbânî hazretleri namazdaki tekbirleri şöyle beyan etmiştir:
Bilmelisin ki, namazdaki ilk tekbir, Allâhü Teâlâ’nın kulların ibadetine ve namazına ihtiyacı olmadığına ve onun büyüklüğüne işârettir.
Her rükünden sonraki diğer tekbirler, Allâhü Teâlâ’ya ibadet olması için, (kulun) rükünleri eda etme liyâkati olmadığına işâretler ve alâmetlerdir. Rükûda okunan tesbihin içinde tekbir mânâsı da bulunduğu için rükûdan sonra tekbir emredilmemiştir. Ancak iki secde için böyle değildir.
Secdede de tesbihler bulunduğu halde, secdelerin hem başında hem de sonunda tekbir emredilmiştir. Bu, secde, düşüklük ve tevazuun sonu, zillet ve inkisârın zirvesi olduğu için hiç kimsenin hakkıyla ibadet ettiği vehmine düşmemesi içindir.
Yine böyle yanlış bir düşünceyi defetmek için, secde tesbihinde “a’lâ” lafzı tercih edilmiş ve tekbiri tekrarlamak sünnet kılınmıştır. (Mektûbât-ı İmâmı Rabbânî, 1/304)