Âlimler, akıllı kimselerin vasıflarını şöyle zikretmişlerdir:
Güzel ahlâkı sevmek, kötü ve alçak huyları beğenmemek, onlardan uzak durmak. İnsan, aklıyla, kötü hâllere düşmekten, yalnızlıktan ve fakirlikten kurtulur. “Kişinin aklı kemâle ermeden, dini tamam olmaz.” denilmiştir. Hafs bin Humeyd (rah.), “Akıllı, aldanmaz; takvâlı kimse de aldatmaz.” demiştir.
Yemek yiyerek vücudunu diri ve dinç tuttuğu gibi, ilim ve hikmet ile aklını diri tutmak. Vücut aç susuz kalınca nasıl zayıf düşerse akıl da ilim ve hikmetten mahrum kalınca zayıflar.
Her şeye ibret nazarı ile bakmak.
Nefis muhasebesine devam etmek, onu başıboş bırakmamak. Akıllı kimse, nefsinin ayıplarını görür. Nefsinin ayıplarını görmeyen kimse başkasındaki güzellikleri de görmez. Başa gelen en büyük ceza, kişinin kendisindeki kusurları görmemesidir. Zira bu hâlde, kendisini bir türlü düzeltemez. İnsanlardaki güzellikleri görmeyen de o güzelliklerle vasıflanamaz.
Başına gelmesi muhtemel bir belaya karşı tedbirli olmak ve onu önceden savuşturmaya çalışmak. Aldığı tedbirlere rağmen bir sıkıntıya uğrarsa da sabredip gam çekmemek, Allâhü Teâlâ’nın takdiri olduğunu bilerek rızâ ve tevekkül üzere olmak. Zira başa gelene gam çekmenin bir faydası yoktur. Fazla hüzün, gelen belayı azaltmadığı gibi akla da zarar verir, onu noksanlaştırır.
Fakirlikten dolayı üzülmemek. Çünkü akıllı kişinin, bir gün zengin olması umulur. Ama zengin olan cahilin malının, onda devam edeceğine aslâ güvenilmez. Akıllının sermayesi, aklı ve işlediği sâlih amelleridir.
Akıllı kimse, kendisine bir şey sorulmadan söze başlamaz. Sözünü sadece dinleneceği yerde söyler. İyice emîn olmadan, acele cevap vermez.
Allah dostlarını kötüleyen, dinini mahvetmiş olur. Din kardeşlerini kötüleyenin ise mürüvveti yok demektir. Halkı kötüleyen, üzerindeki korumayı kaldırmış olur, artık onların oklarına hedef olur.
Akıllı kişi, dostuna, arkadaşına, -hep yanında olacağını bildiğinden- canı ve malıyla yardımcı olur. Düşmanına, adaletle mukabele eder. Halka karşı güleryüzlü olur, selam verir. Sadece, işini göreceğini bildiği kimselerden yardım ister. Âlimlik davasında bulunmaz. Çünkü insanların fazileti, kendi iddia ettikleri değil, lâkin akıllı insanların, onun hakkında söyledikleridir.
Akıllı kişi, şu üç şeyden sakınmalıdır: Çok gülmek, çok temennî etmek ve sebatsızlık. Çünkü bu üç şey, aklı, ateşin, kuru dikeni yakmasından daha çabuk tüketir. Akıllı kişi, vakur olur, ancak güç yetireceği yükün altına girer, erişebileceği şeyin peşinde koşar, istifâde edeceği kadar infak eder, eline geçenlerden sadece faydasını gördüklerine sevinir. Kaçırdığı dünya nimetlerine aslâ hayıflanmaz.
Aklını inkişâf ettirmek isteyenler için, en faydalı şey, tecrübedir. İnsanın, isabetli kararlar vermesi ancak başkalarının tecrübelerini öğrendikten sonra olur.