UHUD MUHÂREBESİ (M. 625)
Mekke müşrikleri Bedir Muhârebesi’nde bozguna uğrayınca intikam almak için 3000 kişilik bir kuvvet topladılar ve hicretin üçüncü senesinde Medine’ye bir saat mesâfede olan Uhud Dağı’nın önünde ordu kurdular. Resûlullah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz hazretleri, şehir içinde kalıp müdafaada bulunmak istedi. Lakin ashabdan çoğu şehir dışına çıkmak, meydan muhârebesi yapmak arzusunda idi. Onun için 1000 kadar askerle Uhud Dağı’na doğru yola çıktılar.
Medine’de birtakım münafıklar vardı. Bunlar Müslüman olduklarını söyledikleri halde dine kalpleriyle inanmazlardı. Bunlardan 300 kadarı yarı yoldan geri döndüler.
Müslümanların mevzilendikleri yerin arkasındaki dağda bir gedik vardı. Düşmanın oradan geçmesi ve İslam ordusunu arkadan kuşatması mümkün idi. Peygamber Efendimiz oraya yetmiş okçu koydu ve “Benden emir gelmedikçe yerinizden kat’iyen ayrılmayınız.” buyurdu.
Muhârebe başladı. Bozulan müşrikler kaçmaya, Müslümanlar da onları kovalamaya ve ganimet toplamaya başladılar.
Gedikte bekleyen okçular da ganimet toplamak üzere yerlerini bıraktılar. Yalnız yedisi oradan ayrılmadı. Müşriklerin süvari kumandanı olup sonradan Müslüman olan Hâlid bin Velîd o gediği gözlüyordu. Okçuların çekildiğini görünce bir bölük süvâri ile oradan hücum edip yedi kişiyi şehit ettikten sonra müslüman askerini arkadan sardı. Ganimet toplamak için ileriye gitmiş olan Müslümanlar geri döndüler. Birdenbire karşılarındaki Müslümanları düşman sanıp kılıç kılıca geldiler. Hatta aralarındaki parolayı unuttular ve müşriklerin sıkıştırması üzerine dağılmaya başladılar.
Yalnız Resûl-i Ekrem Efendimiz, birkaç kişi ile yerinden ayrılmadı ve birkaç yerinden yaralandı. 70 Müslüman şehit oldu. Müşriklerden 20-30 kadar ölü vardı. Mekkeliler, memleketlerine döndüler. Müslümanlar da bu bozgunun Resulullah Efendimiz’in (s.a.v.) emrine itâat edilmediğinden ileri gelmiş olduğunu anladılar.
KİŞİNİN CEHÂLETİ NE İLE BİLİNİR?
Cahilin cehaleti altı şey ile bilinir:
1) Her şeyde hemen öfkelenmek,
2) Faydası da zararı da olmayan lüzumsuz konuşma yapmak,
3) Hak etmeyene bağışta bulunmak,
4) Sırrını ifşa etmek,
5) Herkesi güvenilir bilip her hususta onlara güvenmek,
6) Dostunu düşmanını fark etmemek.”
