Muhterem Kardeşlerim!
Edeb, insanı utanılacak durumlardan koruyan
sağlam bir irâde ve vicdan duygusudur. Edeb, kendini
tanımakla başlar; haddini bilmekle devam eder.
Nitekim irfana ermenin ilk şartı “kendini bilmektir.”
Bu yüzden eskiden, irfan mektebi sayılan dergâhların
giriş kapılarında: “Edeb Yâ Hû” yazardı. Çıkışta ise
insan nefsini varlık iddiasından arındırıp tevâzu telkin
eden “Hîç” levhası vardı.
Kardeşlerim!
Edebin Yaratan’a, nefse, insanlara ve tüm
yaratılmışlara karşı olmak üzere muhtelif boyutları
vardır. Yaratan’a karşı edeb, Allah ile birliktelik şuuru
demek olan ihsan duygusuyla kendini okumaktır.
Ahsen-i takvim sırrını anlamaktır. Yaratan’ın,
kendisini gaye varlık olarak yarattığını bilerek
ibadetlerini ihlâs ve takva ile tamamlamaktır. Sürekli
bizimle olan1
ve bize şah damarımızdan yakın
bulunan Rabbimizin2
her an huzurunda
bulunduğumuz duygusuyla edeb kollamaktır.
Nefse karşı edeb ise nefsin tuzaklarını aşmaktır.
Sevgili Peygamberimiz’in yaptığı gibi göz açıp
kapayıncaya kadar, hatta daha kısa bir süre nefse râm
olmaktan Allah’a sığınıp O’na koşmaktır.
3 Kendini
herkes gibi sıradan görmek, üstünlükte asla
başkalarıyla yarışmamaktır. İnsanî ilişkilerle nefsanî
duyguları birbirine karıştırmamaktır. Kabiliyet ve
yetenekleriyle önce kendini gerçekleştirmek, sonra da
aşmaktır. Ardından “Müteâl” olana ulaşmaktır.
Kendisinin de, mâlik olduğu şeylerin de gerçek
sahibinin “Allah” olduğu bilinciyle coşmaktır. Şâirane
şöyle haykırabilmektir:
Alan Sen’sin, veren Sen’sin, kılan Sen!
Ne verdinse odur, dahî nemiz var!
İnsanlara karşı edeb de her insanı Rahmân
mazharı bir gönül taşıyan varlık olarak görmektir.
Eliyle, diliyle ve bedeniyle onu kırmayacak duyguya
ermektir. Her insana değer vermektir. Çünkü değer
görmenin yolu da değer vermekten geçer. İnsanlarla
iyi geçinmek, yük almak, aslâ yük olmamaktır. Yâr
olmak, ama bâr olmamaktır. Hased, kibir ve cimrilik
gibi nefsânî hasletleri aşarak paylaşan, alçak gönüllü
ve cömert olmaktır. Kimseyi incitmemek, kimseden
incinmemektir. Dilini kötülüklerden arındırarak
güzelliklere alıştırmaktır. Gözünü ve diğer uzuvlarını
güzelliklerle buluşturmaktır. Gönlünü herkesle
barıştırmaktır. Karşılaştığı çirkinlik ve kötülükleri,
tatlı dil ile savuşturmaktır.
Yaratılmışlara karşı edeb ise her varlığı,
yaratanı sebebiyle saygın ve değerli görmektir. Canlı
cansız her şeyi önemsemektir.
Aziz Kardeşlerim!
Varlık âleminde insan ve şeytandan başka her
şey haddini ve hakkını bilmekte; edebe riâyet etmekte
ve kâinâtın düzeni bu sâyede devam etmektedir.
Nitekim gök cisimleri edebe riâyetleri sebebiyle
aydınlık, melekler de edebleri sebebiyle mâsûm ve
temizdirler. Gerçekten insanı insan kılan, edeb ve
hayâdır.
İçinde yaşadığımız 21. yüzyılda, insan olarak
yaşamak, birbirimizin farkına varmak ve gerçek
mutluluğu soluklamak için edebe ne kadar muhtaç
olduğumuz açıktır. Edeb, yazılı ve sözlü öğretimden
çok, örnek olmak suretiyle görerek kazanılan bir
değerdir. Bu değerin nesillerimize aktarılması ise
hepimizin görevidir. Nitekim Allah Teâlâ’nın
“canlarımızı ve evlatlarımızı cehennem azâbından
korumayı” emrettiği4
âyet-i kerîmenin tefsiri
sadedinde Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır:
“Hiçbir baba çocuğuna edebden daha değerli bir
şey kazandıramaz.”5 Bu âyet ve hadîsi merkeze alan
şu şiir de âdetâ bir hayat düstûru gibidir:
Edeb bir tâc imiş nûr-i Hudâ’dan
Giy o tâcı emin ol her belâdan.
Cenâb-ı Hak cümlemize önce kendi zâtına,
sonra nefsimize, sonra bütün insanlara ve tüm
yaratılmışlara karşı edeble yaşayarak gerçek insanlık
sıfatını kazanmayı nasib etsin.
1 Hadid, 57/4.
2 Kaf, 50/16.
3 Ebû Dâvûd, Edeb, 110.
4 Tahrim, 66/6.
5 Tirmizî, Birr, 33.
Hazırlayan: Prof. Dr. H. Kâmil YILMAZ
İSLÂMÎ BİR DEĞERİMİZ: EDEB
Haziran 28, 2013
