(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِذَا كَانَتْ لَيْلَةُ النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ فَقُومُوا لَيْلَهَا وَصُومُوا نَهَارَهَا. (هـ “Şaban ayının on beşinci (Berât) gecesi olduğu zaman, gecesini ibâdetle geçirin, gündüzünde de oruç tutun.” (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)
Archive for Mayıs, 2015
BERÂT GECESİ’NDE İBÂDET
Yarın akşam Şa’bân-ı şerîfin 15’inci gecesi yâni Berât Gecesi’dir. Bu gecede hiç olmazsa bir Tesbîh Namazı kılınır. Berât gecesinde kılınması tavsiye edilen “Hayır namazı” vardır. 100 rek’atlik bu namazı kılan kimse o sene ölürse, şehitlik mertebesine nâil olur. Namaza şöyle niyet edilir: “Yâ Rabbi, niyet ettim senin rızâ-yı şerîfin için namaza. Beni aff-ı ilâhîne, feyz-i […]
SALAVÂT-I ŞERÎFE’NİN FAZİLETİ
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: • “Yanında ismim anıldığı halde bana salavât getirmeyen adamın burnu sürtülsün.” Hazret-i Cebrail, Resûlullâh Efendimiz’e (s.a.v.) gelip “Yâ Muhammed! Sana bir salevât getirene muhakkak yetmiş bin melek onun için istiğfâr eder. Meleklerin istiğfâr ettiği kimse ise cennetliklerden olur.” buyurdu. • “Kıyâmet gününün korkunç hallerinden ve zorlu konaklarından en çok kurtulacak olanlar […]
Günün Hadisi Şerifi
(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَلْعُونٌ مَنْ ضَارَّ مُؤْمِنًا أَوْ مَكَرَ بِهِ. (ت “Mü’mine zarar veren ve onu aldatan, Allâh’ın rahmetinden uzaktır.” (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)
SONUN BAŞLANGICI: SULTAN ABDÜLAZİZ HAN’IN HAL’İ
Sultan Abdülaziz Han’ın tahttan indirilmesi üzerine eski sadrazamlarından Yusuf Kâmil Paşa, büyük bir teessür içinde Dolmabahçe Sarayı’na geldi ve nâzırların bulunduğu salona geçti. Rüştü Paşa, hemen kendisini selâmladı. Bu güne kadar karıncayı bile incitmeyen Yusuf Paşa, hiddetle: “İyi haltettiniz” dedi. Rüştü Paşa da: “Paşa hazretleri” diye başladı ki, Yusuf Kâmil Paşa, sözünü kesti ve aynı […]
DUA İÇİN FAZİLETLİ VAKİTLERDEN SEHER VAKTİ
Duâ etmek için, sene içinde arefe günü, aylardan ramazan ayı, günlerden Cuma günü, gecelerde seher vakti gibi mübarek vakitler gözetilir. Allâhü Teâlâ “(O müttakîler) seher vakitleri hep istiğfar ederlerdi.” (Zâriyat Sûresi, âyet 18) buyurmuştur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de; “Rabb’imiz Tebâreke ve Teâlâ, her gecenin son üçte birinde dünya semâsına tecelli eder ve şöyle buyurur: “Kim […]
İSTANBUL’UN FETİHTEN SONRAKİ İMAR VE İSKÂNI
Elli üç günlük bir muhasaradan sonra İstanbul’u fetheden Sultan Mehmed Han fetihten sonra derhal şehrin imarına başladı. Dördüncü Haçlı Seferinde İstanbul’u işgal eden Haçlılar, bu büyük şehri en büyük mabedinden en küçük evine, imparatorun mezarlarına varıncaya kadar soyduğu gibi; birçok yangın ve tahriplerle İstanbul’un güzelliklerini ve servetini mahvetmişlerdi. Haçlılar, yarım asır sonra çekilip gittikleri zaman […]
Günün Hadisi Şerifi
(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَتُفْتَحَنَّ الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ فَلَنِعْمَ الْأَمِيرُ أَمِيرُهَا وَلَنِعْمَ الْجَيْشُ ذَلِكَ الْجَيْشُ. (حم “Kostantıniyye (İstanbul) elbette fethedilecektir. Onu fetheden emîr ne güzel emîr (kumandan); o asker ne güzel askerdir!” (Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed bin Hanbel)
İSTANBUL’UN FETHİ
Gazi Sultan Mehmed Han gece ve gündüz İstanbul’un hisar ve surlarını yerle bir ettiği halde fetih müyesser olmayınca, Veliyüddin oğlu Ahmed Paşa’yı “Fethin nasip olup olmayacağını” sorması için Şeyhi Akşemseddin hazretlerine gönderdiler. Akşemseddin hazretleri “Allâh’ın inayeti ile fetih müyesser olacaktır.” dedi. Sultan bu müjdeye kanaat getirmeyerek, Ahmed Paşa’yı: “Fethe daha zaman var mıdır? Lütfedip gününü […]
TESBÎH VE TEKBÎRLE FETHOLUNACAK ŞEHİR: İSTANBUL
Sahîh-i Müslim’de rivâyet edilen hadîs-i şerîfte Resûlullâh Efendimiz, Kostantiniyye’nin fethi hakkında buyurdular: “Ey Ashâbım, bir tarafı karada, bir tarafı denizde olan şehri bilir misiniz?”. “Evet Yâ Resûlallâh”, dediler. “O şehre Benî İshâk’dan yetmiş bin nefer gazâ etmedikçe kıyâmet kopmaz. Oraya vardıklarında silah ile harbetmezler, ok da atmazlar. “Lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber” derler, denizde olan […]
FÂTİH SULTAN MEHMED VE AKŞEMSEDDÎN HZ.
Merhum Sultan İkinci Mehmed Han M.1451’de yirmi bir yaşında sultan oldu. Bir yıl sonra Edirne’de âlimler, emirler ve devlet adamları ile Kostantıniyye’nin fethini müşâvere ettiğinde “Resûlullah’ın ashâbından ve tâbiinden nice büyüklere nasîb olmadı. Hadîs-i şerîşere göre Kostantıniyye’yi Hz. Mehdî (a.s.) fetheder.” dediler. Akşemseddin (k.s.) Hazretleri ise “Kostantıniyye’yi evvelâ Sultan Mehmed Han fetheder, sonra Benî Asfar […]
İSTANBUL’UN FETHİ
Sultân Mehmed Han, tahta geçtiğinde en büyük iş olarak İstanbul’un fethini görüyordu. Onun için hiçbir tedbiri geri bırakmayıp her türlü hazırlığa girişti. İstanbul o tarihlerde dünyanın en büyük ve kalabalık şehirlerinden biri olup kalesi ise hepsinden sağlam idi. Zira üç tarafında deniz; karadaki batı tarafında ise üç sur bulunup her bir surun arasında deniz suyu […]
ÖLÜMÜ UNUTMA: “KENDİNİ KABİRDEKİLERDEN SAY”
Muhammed Ma’sum (k.s.) Hazretleri’nin bir nasihati: “Dünyanın fitne ve musibetleri gün be-gün artmaktadır. Dostlar, sevgililer göçüp gitmekte, yine de bir uyanma, ölümü hatırlama, tevbe edip pişmanlık duyma yoktur. Gaflet gittikçe çoğalmakta, günahlar her gün ziyadeleşmektedir. Bu nasıl imândır? Bu nasıl Müslümanlıktır? Ne Kitab ve Sünneti kabul ederler, ne de apaçık delilleri gördükleri halde ibret alırlar. […]
PADİŞAHIN ACI MEYVESİ
İyi huylu bir Sultan, bir gün kölelerinden birisine bir meyve verdi. Köle meyveyi öyle iştahla yiyordu ki padişah da ondan yemek istedi. Köle padişaha o meyveden bir parça sundu. Ama padişahın meyveyi ısırmasıyla kaşlarını çatması bir oldu. Meyve pek acıydı. “Ey köle! Böyle acı bir meyveyi bu kadar iştahla kim yer?” dedi. O şu cevabı […]
DÜNYA SEVGİSİ BÜTÜN HATALARIN BAŞIDIR
Ebû Ümâme el-Bâhilî’den (r.a.) rivâyet olundu: “Allâhü Teâlâ Muhammed aleyhisselâmı insan ve cinlere peygamber olarak gönderdiğinde askerleri İblîs’e gelerek: “Allâhü Teâlâ bir peygamber gönderdi ve ona tâbi olan ümmetleri de çıktı” diye haber verdiler. İblîs: “Onlardan dünyâyı sevenler var mıdır?” diye sorunca avanesi: “Evet” dediler. “Eğer onlar dünyâyı seviyorlarsa putlara tapmamaları beni mahzûn etmez. Muhakkak […]
Günün Hadisi Şerifi
(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا يَزَالُ الْبَلَاءُ بِالْمُؤْمِنِ وَالْمُؤْمِنَةِ فِي نَفْسِهِ وَوَلَدِهِ وَمَالِهِ حَتّٰى يَلْقَى اللهَ وَمَا عَلَيْهِ خَطِيئَةٌ. (ت “Mü’min bir erkek ve kadın Allâhü Teâlâ’ya günahsız olarak kavuşuncaya kadar kendisinde, çoluk-çocuğunda ve malında belâ eksik olmaz.” (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)
DİLENMEK
Müslümanlarca dilenme esasen bir kazanç yolu değildir. Az çok kazanmağa gücü yeten her müslüman için istemek, dilenmek haramdır. Şu kadar var ki kazanmaktan tamamen âciz olan bir kimse için dilenmek lâzım gelir. Böyle âciz bir kimse, dilenmeyi bırakıp da açlıktan ölecek olsa günaha girmiş olur. Bir hadîs-i şerîfte: “Dilenmek, kulun en son kazancıdır.” buyurulmuştur. Bir […]
ÖZÜR SÂHİBİ
Bir kimse sağlam iken burun kanaması, idrarını tutamaması ve kadınlardan hayz ve nifas günlerinden başka günlerde kan gelmesi gibi zarûrî bir hâle düşse ve bu hâli de namaz vakitlerinden bir vaktin başından sonuna kadar abdest alıp namâzı edâ edecek kadar kesilmez ise bu kimseye özür sahibi denilir. Sonraki her namaz vaktinin bir cüz’ünde bu halin […]
BEYİT
Ragıbâ, düşmanın aldanma tevâzû’larına Sel duvarın ayağını öperek hedm eyler. Ragıp Paşa [Ey Ragıb, düşmanın tevâzûlarına aldanma. (Zîra) sel suları da bir duvarı, (onun) ayağını öperek (dibine yumuşak yumuşak dokunarak) yıkar.]
EBÛ EYYÛB EL-ENSÂRÎ (R.A.) HAZRETLERİ
Hicretin 49. senesinde Muâviye (r.a.), Süfyân bin Avf el-Âmirî kumandasında İstanbul’a bir ordu sevketti. Daha sonra ona destek olmak üzere oğlu Yezid kumandasında bir ordu daha gönderdi. Ebû Eyyûb Hazretleri seksen yaşını geçmiş olduğu halde onlarla gazaya çıktı. Orduda Ashâb-ı Kirâm’dan Abdullâh bin Abbâs, Abdullâh bin Ömer, Abdülaziz bin Zürare gibi meşhûr zâtlar da vardı. […]
Çocuklarda Diş Temizliği
Bebeğin dişleri temiz bir tülbent veya gazlı bez ile silinmeli, 1-1.5 yaşından sonra da yumuşak bir diş fırçası kullanılmalıdır. Alışkanlık kazandırmak için çocukların eline 2 yaşından sonra diş fırçası verilebilir. 2.5 yaşından itibaren minicik bir parça diş macunu fırça üstüne konulabilir. Fakat macun katiyen yutulmamalıdır. Çocuklar diş fırçalamayı alışkanlık edip kendi başına yapabilene kadar ebeveyni […]
Günün Hadisi Şerifi
(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ اللهَ يَقُولُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَيْنَ الْمُتَحَابُّونَ بِجَلَالِي اَلْيَوْمَ أُظِلُّهُمْ فِي ظِلِّي يَوْمَ لَا ظِلَّ إِلَّا ظِلِّي. (م “Muhakkak ki Allâhü Teâlâ kıyâmet günü şöyle buyurur: Benim rızâm için birbirlerini sevenler nerede? Başka hiçbir gölgenin bulunmadığı bu günde onları arşımın gölgesinde gölgelendireceğim.” (Hadîs-i Kudsî, Sahîh-i Müslim)
TEBÜK SEFERİ VE RESÛLULLAH’A YARDIM
Hicretin 9. yılında Tebük için seferberlik emredilmişti. Tevbe sûresinin Tebük seferi hakkındaki 41 ve 42. âyeti kerimeleri şöyle tefsir edilmiştir: Gerek kolay, gerek zor gelsin, genç-ihtiyar, bekâr-evli, işsiz-meşgul, fakir-zengin, yaya-atlı, yüksüz-yüklü ne halde olursanız olun, -az çok bir gücü olanlar- hepiniz seferber olunuz. Hem mal, hem beden ile, takati olanlar ikisiyle de, yalnız malı olan […]
İSTANBUL’DA PARASIZ KALMAK…
Ahmed Cevdet Paşa’nın kızı Fatma Aliye Hanım, babasının medresedeki ilk yıllarına ait bir hatırasını şöyle anlatıyor: “Babam İstanbul’a yeni geldiği senelerde medrese hayatında sıkıntılı bir gününü anlatmıştı ki onu nakletmeden geçemeyeceğim! O ana kadar hiç para yoksulluğu görmemişti. Babası muntazaman onu pekiyi geçindirecek parayı gönderiyordu. Bir sene pek ziyade kış olup Lofça’dan bir hayli zaman […]
TEFSİRLERDE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR
Müfessirlerin riayet etmeleri icab eden bir kısım adab ve şartlar vardır. Müfessirin, önce sahih bir itikada sahip olması ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) sünnetine riâyet etmesi lazımdır. Kötü itikada sahip olanların yazacakları tefsirler, kendi bozuk kanaatlerinin Müslümanlar arasında yayılmasına sebep olacağından itimad edip okumak uygun olamaz. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) sünnetlerine sarılmayanların yazacakları tefsirlere de itimad edilemez. […]
Günün Hadisi Şerifi
(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِذَا تَثَاءَبَ أَحَدُكُمْ فَلْيَضَعْ يَدَهُ عَلَى فِيهِ وَلَا يَعْوِي فَإِنَّ الشَّيْطَانَ يَضْحَكُ مِنْهُ. (مختار الاحاديث “Biriniz esnediği zaman, eliyle ağzını kapatsın; ağzını açıp tuhaf sesler çıkarmasın. Zîrâ şeytan buna güler.” (Hadîs-i Şerîf, Muhtâru’l-Ehâdîs)
EN ÂLİ, EN YÜCE KELİME: KELİME-İ TEVHİD
Tebük için seferberlik emredildiği zaman (H. 9) Huneyn ve Tâif muharebelerinden yeni dönülmüştü. Yaz sıcağının ve erzak kıtlığının çok olduğu bir zamandı. Mesâfe uzak, düşman kuvvetli olduğundan bu seferberlik insanlara ağır gelmiş, toplanan bu orduya “Ceyşü’l-Usre: Zorluk ordusu” denilmişti. Resûlullah (s.a.v.) yirmi bin kişilik bir ordu ile Tebük’e doğru hareket etmiş, bedevî kabileleri ve bazı […]
RESÛLULLÂH’IN CİĞERPÂRESİ: HAZRET-İ FÂTIMA
Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) kızlarının en küçüğü ve en sevgilileri olup annesi Hz. Hadîce (r.anhâ) validemizdir. Hz. Fâtıma, nûrânî yüzlü olup mübarek yüzü ay gibi parladığından kendisine “Zehrâ” denilmiştir. Hz. Âişe (r.anhâ), “Ben karanlık gecede Hz. Fâtımanın yüzünün aydınlığı ile iğneye iplik geçirirdim.” demişlerdir. Bir rivâyete göre hayız ve nifas görmediği için kendisine Zehrâ lakabı verilmiştir. […]
PEYGAMBER EFENDİMİZİN BİR MÛCİZESİ
Ashab-ı Kiram’dan Halid Huzâî’nin (r.a.) kızı olan Ümmü Mâbed’in (r.anhâ) ismi Atike bint-i Hâlid’dir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Medîne-i Münevvere’ye hicreti sırasında Hz. Ebu Bekir (r.a.), azadlısı Amir bin Füheyre ve rehberleri Abdullah bin Uraykıt ile birlikte Kudeyd denilen yerde bir çadıra uğramışlardı. İşte o çadır Ümmü Mâbed’in (r.anhâ) çadırı idi. Satın almak için et ve […]
TEBÜK SEFERİ
Hicretin 9. yılında Medine üstüne, Şam tarafındaki Hıristiyan Araplarla Rumlardan kuvvetli bir düşman geleceği işitildi. Bundan bir sene evvel de yine Rumlar ve Hıristiyan Araplarla Mu’te denilen mevkide harp edilmiş ve orada İslam kumandanlarından Zeyd bin Hârise, Cafer bin Ebî Talib, Abdullah bin Ebî Revâha şehit olmuş, sonra Hâlid bin el-Velid tarafından Rumlar kaçırılmış, İslam […]
OSMANLILAR NASIL VAKİT GEÇİRİRLER
Kânûni Sultan Süleyman devrinde 1552-1556 yılları arasında İstanbul’da dört yıl doktor olarak kalan bir İspanyol’un o yıllarda Osmanlı halkının günlük hayatını anlatan hatıralarından: “Osmanlılar Allâh’a karşı saygısızlık, vaktini boş yere geçirmek ve nefsini alçaltmak gibi sebeplerle bizdeki gibi oyun oynamazlar. Yaz olsun kış olsun karanlık bastırdıktan iki saat sonra (yatsı namazını kılıp) hemen yatarlar. Gün […]
Günün Hadisi Şerifi
(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ شَرَّ الرِّعَاءِ الْحُطَمَةُ فَإِيَّاكَ أَنْ تَكُونَ مِنْهُمْ. (م “İdârecilerin en şerlisi, idâresi altındaki insanlara zulmeden, katı kalpli ve kaba davranandır. Sen onlardan olmaktan sakın.” (Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)
İMÂM-I RABBÂNÎ HAZRETLERİNDEN
İkinci bin yılın müceddidi İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûki Hazretleri buyurdular: “Kıyâmete kadar bizim silsilemize gireceklerin tamamının isimlerini Allâhü Teâlâ bana bildirdi. Benim bu nisbetim kıyamet gününe kadar evlatlarım vâsıtasıyla devam edecektir. İmam Mehdî de bu nisbet-i şerîfe üzerine olacaktır.” (el-Kevâkibü’d-Dürriyye) “Bu tarikata girip de âdâbına riâyet etmeyen, bid’atler ihdas eden…, bu yolda çok şey kaybeder […]
İMÂM-I RABBÂNÎ’DEN (K.S.)
Teheccüd vaktinde istiğfâr, tevbe, ilticâ, tazarru’ etmek, isyân ve günahlarını hatırlamak, kusurlarını ve ayıplarını düşünmek, âhiret azâbından ve dâimî azâbdan korkmayı ganîmet bilmek ve Hak Sübhânehû ve Teâlâ hazretlerinden af ve mağfiret istemek lâzımdır. … Hadîs-i şerîfde: “Amel defterinde pek çok istiğfâr bulunan kimseye müjdeler olsun! ” buyruldu. Eğer duhâ namazını kılmak mümkün olursa, büyük […]
CÖMERTLİĞİN BEŞ ŞARTI
1) Vermekte acele etmek: İhtiyaç sahibi, sıkıntı içinde üzüntü çekerken, sadaka verecek kişi geciktirdiği için yalan özür beyan etmeye mecbur olur. Bundan sonra infakın, sadakanın (Allah yolunda harcamanın), dünyada duası, âhirette sevabının kalmama ihtimali vardır. Onun için ziyafetlerde yemeği çabuk getirmeli ve iyilik yaparken de acele etmelidir. 2) Gizlilik: Zira, âşikâr olanda çok fesad ve […]
İSRÂ VE Mİ’RÂC MÛCİZESİ
Peygamberimiz (s.a.v), Hicret’ten bir buçuk sene evvel Receb ayının 27. gecesi Burak ile Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya götürüldükten sonra sahradan semâya çıkarıldı. Semâ katlarının her birinde peygamberlerden biriyle görüştü. Nice melekler gördü. Cennet ve Cehennemi müşâhede etti, gördü. Sidre-i Müntehâ’yı geçti, Allâhü Teâlâ’nın melekûtundan birçok acâyibât gösterildi. Beş vakit namaz emriyle aynı gece geri döndü. […]
SULTANIN TEVAZUU
Bir şahıs Büyük Selçuklu Devleti’nin Halep Atabeyi Nureddin Mahmud bin Zengi’yi dava etmişti. Birlikte mahkemeye gittiler. Zengi, Kadı Kemâleddin bin Şehrizûri’ye “Davalılara nasıl davranıyorsan bana da öyle davran.” dedi. Mahkeme sonunda Nûreddin haklı çıkmasına rağmen hakkını kendisini mahkemeye getiren şahsa bağışladı ve “Mahkemeye gelmeden iddia ettiği şeyi ona verip gitmek istedim, fakat bunun beni gurura […]
KULUM BANA ANCAK NAFİLELERLE YAKLAŞIR
İmâm-ı Rabbânî Hazretleri buyurdu ki: “Teheccüd namazı da bu yolun zarûriyyâtındandır. Bir zaruret olmadıkça terk etmemeye gayret etmek lazımdır… Gecenin sonunda uyanabilmek (o vakti ihya etmek) için, yatsı namazını kılıp faydasız şeylerle meşgul olmadan gecenin evvelinde hemen uyumak lazımdır. Bu vakitte, istiğfar ve tevbe etmek, iltica ve tazarruda bulunmak, isyan ve günahlarını hatırlamak, noksanlarını, ayıplarını […]
ÖFKEYLE PİŞİRİLEN…
Şâh-ı Nakşibend Hazretleri, isteksiz olarak, öfke ve meşakkatle pişirilen yemeğe el sürmez, yanındakilerin de yememelerini söylerdi. Bir ziyaretinde müritlerinden birisi yemek getirmişti. O yemeğe baktı ve şöyle dedi: “Bunu yapan kimse hamurunu yoğurmasından, pişirip bu hâle getirinceye kadar hep öfkeli idi. Ondan yemek bize yakışmaz. Bu gibi hallerde yapılan yemekte hayır da yoktur bereket de […]
Günün Hadisi Şerifi
(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: آفَةُ الدِّينِ ثَلَاثَةٌ : فَقِيهٌ فَاجِرٌ، وَإِمَامٌ جَائِرٌ، وَمُجْتَهِدٌ جَاهِلٌ. (كنز “Dinin âfeti üçtür: Fâcir fakîh (açıktan günah işleyen din âlimi), zâlim idâreci ve câhil âbid (ibadet edici).” (Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)
İSTANBUL’UN MÜSLÜMANLAR TARAFINDAN MUHÂSARALARI
1. Muhâsara: 656 (H. 35/36) Halife Hz. Osman (r.a.) zamanında Şam Vâlisi Hz. Muaviye’nin (r.a.) emrindeki donanma ve ordu ile yapılmıştır. 2. Muhâsara: 668 (H. 48) Hz. Muaviye’nin (r.a.) halifeliği zamanında oğlu Yezid’in de bulunduğu Hz. Süfyan bin Avf kumandasında yapılmıştır. Bu sefere Peygamberimizin mihmandârı Hz. Ebû Eyyûb El-Ensârî (r.a.) de katılmış ve şehîd olmuştur. […]
İMANI HAYATIN SONUNA KADAR MUHAFAZA ŞARTTIR
İmanın ahiret azabından kurtarması ve ebedi saadete ulaştırması için son nefese kadar devam etmesi lazımdır. Çünkü itibar sonadır. İmanını hayatının sonuna kadar muhafaza edemeyen kimseye, daha önceki imanı asla fayda vermez. Bir kimse senelerce sahih bir imana sahip olduğu halde hayatının sonunda ölümü görmeden önce bir sebeple imandan çıksa ebedî azaba müstehak olur, daha önceki […]
HİZMET EDENLER DAHA ÇOK SEVAB KAZANDI
Enes bin Mâlik (r.a.) rivayet etti: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile beraber bir sefere çıkmıştık. İçimizden bazıları oruçlu, bazıları da değildi. Havanın çok sıcak olduğu bir günde bir yerde konakladık. Güneşin sıcağından korunmak için birçoğumuz elbisesini gölgelik yapıyor, bazılarımız da eliyle korunmaya çalışıyordu. Oruç tutanlar açlıktan ve yorgunluktan takatsiz düştüler. Tutmayanlar kalkıp çadırları kurdular, hayvanları sulayıp […]
HZ. ÖMERU’L-FÂRÛK (R.A.)
Allâhü Teâlâ Enfâl Sûresi, 64. âyet-i kerîmesinde meâlen şöyle buyurdu: “Ey Peygamber! Sana Allah ve sana tabi olan mü’minler yeter.” Tefsir âlimleri bu âyetin bilhassa Hz. Ömer (r.a.) için Mekke’de nâzil olduğunu söylemişlerdir. Hz. Ömer (r.a.) İslâm’ı kabul ettiği zaman Müslümanlar otuz dokuz kişi idi, Hz. Ömer’le kırk oldu. Hz. Ömer’in Müslümanlığı ile Mekke’de Müslümanlık […]
Günün Hadisi Şerifi
(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: شَفَاعَتِي يَوْمَ الْقِيَامَةِ لِمَنْ شَهِدَ أَنْ لَا اِلٰهَ إِلَّا اللهُ، وَأَنِّي رَسُولُ اللهِ. (طس “Kıyamet günü şefaatim, Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim de Allâh’ın resûlü olduğuma şehadet edenler içindir.” (Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemu’l-Evsat)
RESÛLULLÂH EFENDİMİZİN (S.A.V.) ŞEFÂATLERİ
Resûlullâh Efendimizin (s.a.v.) hayatta iken şefâatleri: Gözü görmeyen bir adam Resûlullâh (s.a.v.) hazretlerinin huzuruna geldi ve: “Allâhü Teâlâ’ya duâ ediniz de gözlerimi iyileştirsin” diye niyâz etti. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.): “İstersen duâ edeyim, istersen bu hâline sabret. Sabretmen senin için daha hayırlıdır” buyurdular. “Bana gözlerimin açılması için duâ ediniz” dedi. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) ona güzelce abdest […]
RESÛLULLÂH EFENDİMİZ’İN MİRAC’DA MÜNÂCÂTI
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) miracından haber verip buyurdular ki: “Cenâb-ı Hakk’a niyâz eyledim ki: Yâ Rabbi bu gece senden babam Abdullâh, annem Amine’yi istemiyorum, velâkin senden ümmetimin âsîlerinin tevbelerini kabûl etmeni ve onları azâbından emîn kılmanı istiyorum.” Allâhü Teâlâ buyurdu ki: “Yâ Muhammed! Ruh bedende oldukça tevbe kapısı açıktır.” “Yâ Rabbi, onlar için daha fazlasını istiyorum.” […]
ÖLÜ VE DİRİ, BAŞKASININ AMELİNDEN FAYDALANIR
Müslüman, başkasının bağışladığı amellerden, hayırlardan faydalanır. Bu sünnet ve icma ile sabittir. Sadece kendi yaptıklarının kendisine faydası olur diyen kimse icmâ’a ve sünnete muhalefet etmiş olur. Bu ise batıldır. Çünkü; • İnsan, başkasının yaptığı duanın faydasını görür. İşte bu, başkasının yaptığı amelin faydası demektir. • Peygamber Efendimiz (s.a.v.) mahşerde hesabın kolay olması, cennete girmeleri ve […]
HASTANIN ALLÂH’A HAMDİ
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: Bir kul hasta olduğu zaman Allâhü Teâlâ ona iki melek gönderir ve şöyle buyurur: “Kendini ziyârete gelenlere ne diyecek, bakın bakalım.” Birisi ziyâretine geldiğinde, Allâh’a hamd ve senâ ederse melekler bu hâli her şeyi en iyi bilen Allâhü Teâlâ’ya arz ederler. Allâhü Teâlâ da şöyle buyurur: “Kulumu vefât ettirirsem onu cennete […]
Günün Hadisi Şerifi
(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اِنَّ مِنْ حَقِّ الْوَلَدِ عَلَى الْوَالِدِ أَنْ يُحْسِنَ اِسْمَهُ وَأَنْ يُحْسِنَ أَدَبَهُ. (فيض “Çocuğuna güzel isim vermesi ve güzel bir edeb ve ahlâk ile onu yetiştirmesi çocuğun babası üzerindeki haklarındandır.” (Hadîs-i Şerîf, Feyzu’l-Kadîr)
BABANIN VAZİFELERİ
Bir adam oğluyla beraber Hz. Ömer’in huzuruna gelip: “Benim bu oğlum bana karşı geliyor, âsî oluyor, eziyet veriyor.” diye şikâyette bulundu. Hz. Ömer: “Babana karşı gelmek, ona âsî olmak hususunda Allah’tan korkmuyor musun? Babanın oğlu üzerinde hakları şunlardır” diyerek babanın haklarını saydı. Çocuk: “Ey müminlerin emiri! Evladın baba üzerinde hiç hakkı yok mudur?” diye sordu. […]
FATİH SULTAN MEHMED’İN BİR KERÂMETİ
Fatih Câmi-i Şerîfi’nin içinden cemaat hiç eksik olmazdı. Daima namaz kılanlar, Kur’ân-ı Kerîm’i ezberleyenler ve okuyanlar, salât ve selâm edenler bulunurdu. 1179/1766 senesi Kurban bayramının üçüncü perşembe günü, güneş doğuşundan bir saat sonra vaki olan büyük zelzelede Fatih Câmi-i Şerîfi’nin büyük ana kubbesi tamamen yıkıldı. Bu kubbe yıkıldığı vakit cami-i şerifte hiç kimse bulunmamıştır. O […]
YALAN ÎMÂNA ZIDDIR
Bilinmelidir ki yalancı hiçbir zaman rezillikten kurtulamaz. Her ne kadar yüksek makam sahibi de olsa insanlar nezdinde hakir ve küçük olur, halk kendilerinden nefret eder. Zira her ne söylese ve va’d etse, itimat olunmaz. Böyle kimselere bir musibet gelse, acınıp merhamet edilmez, bazı sözlerinde doğru söyleseler bile itimad edilmez. Cenâb-ı Hakk (azze ve celle), Nahl […]
İTİKADDA VE AMELDE MEZHEBLER
Sahih ve makbul inançların neler olduklarını İmam Ebû Mansur Mâtüridî ve İmam Ebu’l-Hasen Eş’arî Hazretleri Kur’ân-ı Kerim’den ve hadîs-i şerîflerden derleyip bu ümmete anlatmışlardır: Bu iki büyük islâm âlimi, Müslümanların itikat (inanç) meselelerinde imamlarıdır. Esasta birdirler. Aralarında sadece bazı teferruatta ihtilaf vardır. Bu iki imamın yolu itikatta, inançta Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat mezhebidir. Yâni Peygamber Efendimiz’in […]
İSTİŞÂRE
Resûlullah (s.a.v.) buyurdular: “İstişâre eden (danışan) ve istihâre eden (hayırlıyı araştıran kimse) pişman olmaz.” Allâhü Teâlâ, resûlüne, görüş bakımından kendi seviyesinde olmayanlarla bile istişâre etmesini emretmiş ve şöyle buyurmuştur: “Onlar ile emr hususunda müşavere yap. Sonra azmettiğin zaman da Allâhü Teâlâ’ya tevekkül et…” (Âl-i İmrân sûresi, âyet 159) Sakîf kabilesi, Resûlullah (s.a.v.)’in irtihalinden sonra dinden […]
BEYİT
Kime kim Ka’be nasib olsa Hüdâ rahmet eder, Her kişi hanesine sevdiğin dâvet eder. (Nahîfî)
Günün Hadisi Şerifi
(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَكْثِرُوا عَلَيَّ الصَّلَاةَ فِي يَوْمِ الْجُمُعَةِ، وَلَيْلَةِ الْجُمُعَةِ، فَمَنْ فَعَلَ ذلِكَ كُنْتُ لَهُ شَهِيدًا أَوْ شَافِعًا يَوْمَ الْقِيَامَةِ . (هب “Cuma günü ve Cuma gecesi bana çok salevat okuyunuz. Kim böyle yaparsa ben kıyâmet gününde ona şâhit veya şefâatçi olurum.” (Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Şuabü’l-Îmân)
SULTANIN BEDDUASI
Sultan İkinci Bayezid Han devrinde Osmanlı memleketinde halk adalet sayesinde huzurludur. Ancak Midilli kalesinden, ‘Frenk gemileri üzerimize geldi’ diyerek başlarına geleni iki üç kez Sultan İkinci Bayezid Han’a şikâyet etmişler, Padişah da Mesih Paşa’ya alakadar olmasını emretmiş, buna rağmen tedbir almayınca öfkelenip elindeki yayla Mesih Paşa’nın başına birkaç kere vurmuş ve: “Hak Teâlâ tarafından ansızın […]
ANCAK HELAL YİYENİN DUASI KABUL OLUNUR
Sa’d bin Ebî Vakkas (r.a.), Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) “Yâ Resûlallâh, duâmın kabul edilmesi için Allâhü Teâlâ’ya duâ ediniz” dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Yâ Sa’d, Allâhü Teâlâ ancak yedikleri helâl olan kulun duasını kabul eder.” buyurdular. Sa’d (r.a.): “Yâ Resûlallâh, rızkımın helâl olması için dua ediniz. Zira ben helâl yemeye ancak sizin duânızla güç yetirebilirim.” dedi. […]
ALLÂH’IN SEVDİKLERİNE SAYGININ MÜKÂFATI
Şam âlimlerinden Abdullâh isminde bir zat anlatıyor: İlim tahsili için Bağdat’a gittim. Bağdat’ta bir zat vardı. Kendisine ‘Gavs’ denilirdi. (Gavs ile Yusuf Hemedânî Hazretlerini kastediyor.) Ben, İbnü’s- Sekkâ ve genç Abdülkadir Geylânî ile o zatı ziyaret etmek istedik. İbnü’s-Sekkâ “O zata bir suâl soracağım, cevabını bilemeyecek.” dedi. Ben de “Bir suâl soracağım. Bakalım nasıl cevap […]
ALLÂME KÂDÎHAN MERHUM
Hanefî mezhebinin fetvalarıyla meşhur fıkıh âlimlerindendir. Adı, Hasan b. Mansûr’dur. Bugün Kırgızistan sınırları içerisinde bulunan Mâverâünnehir’de, Fergana yakınlarındaki Özkent (Özcend) şehrindendir. Bir ulemâ ailesine mensup olup Kâdîhan lakabıyla tanınmıştır. Doğum tarihi bilinmemektedir. Vefâtı 15 Ramazan 592 (12 Ağustos 1196) tarihindedir. Mergînânî’den ders aldı. Diğer hocaları arasında Ebû İshak İbrahim ve dedesi Mahmud el-Uzcendî’nin adları geçmektedir. […]
Günün Hadisi Şerifi
(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ يَتَوَضَّأُ فَيُسْبِغُ الْوُضُوءَ ثُمَّ يَقُولُ أَشْهَدُ أَنْ لَا اِلٰهَ إِلَّا اللهُ وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ إِلَّا فُتِحَتْ لَهُ أَبْوَابُ الْجَنَّةِ الثَّمَانِيَةُ يَدْخُلُ مِنْ أَيِّهَا شَاءَ. (حم “Sizden biri, abdest alır ve abdestini eksiksiz olarak tamamlar, sonra ‘Eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden […]
SALEVÂT-I ŞERÎFENİN FAZİLETİ
Resûlullâh Efendimize salevât-ı şerîfe getirmek Allâhü Teâlâ’nın rahmetine ve mağfiretine vesîle olur. En kısa salevat “Allâhümme Salli alâ Muhammed ve alâ âli Muhammed” demektir. Resûlullâh Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem hazretleri buyurdular: • “Gece sabaha karşı bir acâib rüya gördüm; ümmetimden bir adam sırât üzerinde güçlükle yürümekte; elleri ve dizleriyle emekleyerek ilerlemeye çalışmaktaydı. Bu sırada […]
AKIL NİMETİ
Akıl: ruhun bir kuvvetidir ki, insan onunla bilgi sahibi olur. İyi ile kötüyü ayırır ve eşyanın hakikatlerini sezebilir. Akıl bir ruhani nurdur ki, insana yürüyeceği yolu aydınlatır, onu haktan, hakikatten haberdar eder. Bu ruhî kuvvete haiz olan kimseye “âkıl” akıllı kimse denir. Bundan mahrum olana da mecnun (deli) denir. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.), Ebu’d-Derdâ’ya (r.a.): – […]
FARZ ÜÇ NEVİDİR
Dâimî farz, muvakkat farz, farz-ı kifaye. Dâimî farz: Amentünün altı maddesini bilmek ve daima inanmak daimî (devamlı) farzdır. Muvakkat farz: Vakti geldikçe işlediğimiz farz amellerdir. Vakti geldikçe kılınan beş vakit namaz, Ramazan ayı tutulan oruç gibi. Dâimî farz ve muvakkat farz farz-ı ayındır. Farz-ı Kifâye: Müslümanlardan bazısının yapması ile diğerlerinden sakıt olur; selâm almak ve […]
Günün Hadisi Şerifi
(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ صَلَّى عَلَيَّ حِينَ يُصْبِحُ عَشْراً وَحِينَ يُمْسِي عَشْراً أَدْرَكَتْهُ شَفَاعَتِي. (كنز Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: “Kim sabah on defa, akşam on defa bana salevat okursa şefâatime nâil olur.” (Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)
ANA-BABA’YA İYİLİK ETMEK
Allâhü Teâlâ, Nisa Sûresi’nin 36. Âyet-i Kerîme’sinde (meâlen): “Hem Allâh’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın, sonra babaya anaya ihsan edin…” buyurmuş, kendisine ibadet ve kulluk vazifesini yaptıktan sonra, ana babaya iyilikte bulunmayı emretmiştir. “Rasûlullah (s.a.v)’e bir adam geldi ve, “Ey Allâh’ın Rasûlü, kendisine güzelce (iyilik ederek) dost olmama en layık insan kimdir.” […]
RESÛLULLAH (S.A.V.)’İN ŞEFKATİ
• Ashâb-ı Kirâm’dan Beşir bin Akrabe (r.a.) şöyle anlatıyor: Babam, beni de yanına alarak Resûlullah (s.a.v.)’e geldi. Resûlullah (s.a.v.), “Ey Akrabe, yanındaki kim?” buyurdu “Oğlum, Bahîr’dir Yâ Resûlallah!” dedi. Bana “Yaklaş!” dedi, yaklaştım, sağ tarafına oturdum. Mübarek elini başıma koydu ve “Adın ne?” diye sordu. “Bahîr, Yâ Resûlallah!” dedim. “Hayır, senin adın Beşîr’dir!” buyurdu. Dilimde […]
BEYİT
Ana başa tac imiş, her derde ilac imiş, Bir evlat pîr olsada anaya mahtac imiş. (Lâ edri)
ÂHİRET YOLCUSUNU ZİYARET
Hz. Osman (r.a.) Abdullah bin Mes’ud’u (r.a.), ölümü ile neticelenen hastalığında ziyaret etti ve aralarında şöyle bir konuşma geçti: – Şikâyetin ne? – Günahlarım… – Peki ne istiyorsun? – Rabb’imin rahmetini… – Senin için bir tabib çağırayım mı? – Beni hasta eden tabibtir. Yani Allâhü Teâlâ’dır… – Sana ihsanda bulunayım mı? – Benim buna ihtiyacım […]
İŞİN SONUNU DÜŞÜNMEK
Bir adam aslandan kaçarken bir kuyuya düştü, arkasından da aslan düştü. Baktılar ki kuyuda bir de ayı var. Aslan ayıya, “Sen ne zamandan beri buradasın?” dedi. Ayı “Günlerdir buradayım, açlıktan ölmek üzereyim.” dedi. Aslan “Gel şu adamı yiyelim; seni de beni de doyurur.” dedi. Ayı “Peki, tekrar acıkınca ne yapacağız? Doğru olan şöyle yapmaktır ki; […]
Günün Hadisi Şerifi
(سُئِلَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَيُّ الصَّوْمِ أَفْضَلُ بَعْدَ رَمَضَانَ فَقَالَ شَعْبَانُ لِتَعْظِيمِ رَمَضَانَ. (ت “Peygamber Efendimiz’e(s.a.v.) ‘Ramazan ayı orucundan sonra en faziletli oruç hangisidir?’ diye soruldu. ‘Ramazan ayına tazim ve hazırlık için Şâban ayında tutulan oruçtur.’ buyurdular.” (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî
ŞÂBAN AYI ORUCU
Üsâme bin Zeyd (r.a.): “Yâ Resûlallâh! Şâban ayında tuttuğunuz kadar hiçbir ayda oruç tuttuğunuzu görmedim.” dedim. Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Bu (Şâban ayı) Receb ile Ramazan arasında insanların ihmal ettikleri bir aydır. Bu ay, amellerin âlemlerin Rabbine arz edildiği bir aydır. Ben amellerimin oruçlu iken arz edilmesini isterim.” buyurdular. (Sünen-i Nesâî)
ŞÂBÂN-I ŞERÎF
Yarın idrâk edeceğimiz Şâban-ı Şerîf ayı, Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’in ayıdır. Bu itibarla bu ayda salevât-ı şerîfeye devam etmek lâzımdır. Yine mümkün oldukça istiğfar ve İhlâs-ı Şerîfokumalı, teheccüd ve tesbîh namazları kılmalı ve Hatm-i enbiyâ yapmalıdır. Şâban ayı, şerefli, ulvî, berâta erdirici, ilâhî ihsâna kavuşturucu, müminlere rahmet, kâfirlere gazap olan ve ilâhî nûra nâil eden bir […]
İMANIN BAZI ŞÛBELERİ
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: Îman yetmiş küsür şubedir. En aşağı mertebesi yoldan ezâyı gidermek, en üstünü de Lâ ilâhe illallâh demektir. İmanın şubelerinden bazıları şunlardır: Kelime-i şehâdet getirmek, namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak, hacca gitmek, abdeste devam etmek, cünüplükten gusletmek, Cuma günü gusletmek, sabırlı, şükredici olmak, şüpheliden sakınmak, hayâlı olmak, Allâhü Teâlâ’yı zikretmek, insanlara […]
ÇOCUK: DÜNYADA SÜRÛR, ÂHİRETTE NÛR
Anne ve babalar çocuğunun doğumuna sevinmelidir. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) “Çocuk dünyada sürûr (sevinç), âhirette nûrdur.” buyurdular. Kız çocuğu olursa, daha çok sevinip, onlara iyi davranmalıdır. Zira kız evladın hayırlısıdır. Habîb-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz “Muhakkak ben, Allahü Teâlâ’dan külfeti ve zahmeti olmayan evlad istedim, bana kız çocukları ihsan eyledi, verdi.” buyurdular. Çocuğuna güzel isim vermelidir. Yedinci […]
MÜSLÜMANLARIN EFENDİLERİ
Resûlullah (s.a.v.) minbere çıktı, Allâh’a hamd ü sena ettikten sonra, “Ebû Bekir nerede?” diye sordu. Ebû Bekir (r.a.), “Buradayım yâ Resûlallah” dedi. ‘Bana yaklaş’ buyurdu. Yaklaşınca Resûlullah onu alnından öperek, “Bu, muhâcirlerin ve ensârın efendisi Ebû Bekr-i Sıddîk’tır. Bu benim arkadaşımdır. Bütün insanlar beni yalanladıklarında bana inanan dostumdur, bütün insanlar beni kovduklarında beni barındırandır, bütün […]
ATALAR SÖZÜ
• Her ziyan bir öğüttür. • Çoğu zarar, azı karar. • Sağlık varlıktan yeğdir. • Kem söz, (kalp akçe) sahibinindir.
Günün Hadisi Şerifi
(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِذَا قَضَى اللهُ لِعَبْدٍ أَنْ يَمُوتَ بِأَرْضٍ جَعَلَ لَهُ إِلَيْهَا حَاجَةً. (ت “Allâhü Teâlâ bir kulunun bir yerde ölmesini takdir ederse, oraya gitmesine bir sebep yaratır.” (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)
İMÂM MUHAMMED ŞEYBÂNÎ (M. 750-805)
İmâm Muhammed (rh.), İmâm-ı Âzam’ın (rh.) pek büyük talebelerinden müctehid bir zattır. Kûfe’de yetişmiş, Bağdat’a yerleşerek hadis ve fıkıh ilimlerini öğretip yaymaya çalışmıştır. Bir müddet de Hârûn Reşîd zamanında “Rakka”da kâdılık yapmıştır. İmam Mâlik, Evzâî, Süfyân-ı Sevrî, İmâm Ebû Yûsuf gibi zatlardan hadîs ve fıkıh öğrenmiş, kendisinden de İmam Şâfiî gibi yüksek âlimler ilim almışlardır. […]
Resûl-i Ekrem’İn fevkalâde nezâfeti
Peygamber-i Zîşân Efendimiz (s.a.v.) nezâfete, temizliğe pek çok riâyet ederdi. Onun cismen nezâfetleri fevkalâde olduğu gibi sîreten nezâfetleri de her türlü tasavvurun fevkindeydi. Hattâ “Nezâfete; temizliğe ziyadesiyle riâyet ediniz. Hak Teâlâ İslâm dinini nezâfet üzerine bina kılmıştır, cennete ancak nezâfeti olanlar girecektir.” diye buyurmuştur. Mübarek vücutlarında yaratılıştan pek güzel bir râyiha (koku) vardı. Maamâfih, bazan […]
NASİHAT NASIL TESİRLİ OLUR
Bir zatın emrettiği veya nehyettiği, yasakladığı şey, hakka ve maslahata uygun ise kabul edilmelidir. Velev ki kendisi sözüyle âmil olmasın. Bununla beraber bir emir ve nehyin ruhlara tesir edebilmesi için bu vazifeyi ifaya çalışan zat, şu beş vasfı haiz olmalıdır. 1. Bilgi sahibi bulunmalıdır. Çünkü bilgisiz kimse, bu irşat vazifesini güzelce yapamaz. 2. Söylediği şey […]
EBÛ’L-HASAN HARKÂNÎ HAZRETLERİ BUYURDULAR
“Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ‘Alimler benim vârislerimdir.’ buyuruyor. Vârisin, vâris olduğu kişinin yolundan gitmesi lazımdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) fakirliği seçti. Kerim ve cömert idi, güzel ahlâk sahibi idi. İnsanları hidâyete irşâd ederdi. Güvenilirdi, asla hâinlik etmezdi, tamahkâr değildi. Hayır ve şer hepsinin Allâhü Teâlâ’nın takdîriyle olduğuna inanırdı. İnsanlara nasihat ederdi. İnsanları asla kandırmaz ve aldatmazdı. İnsanların […]
İş Yapmanın Riski
Samih Paşa 1882 senesinde Diyarbakır valisi iken, Ramazan ayına yakın bir gün, merkez mutasarrıfı Kuşçubaşı Hurşid Bey’e, İstanbul’da bekçilerin sahur vaktini davul çalarak ilan etmeleri güzel bir âdet olduğundan, bunun Diyarbakır’da da yapılmasını emreder. Hurşid Bey: “Aman efendim, başkasına emrediniz, ben yapamam!” diye itizar eder; özür diler. Samih Paşa sebebini sorunca, der ki: “Efendim! Sonra […]
Hak, şerleri hayreyler,
HAK, ŞERLERİ HAYREYLER Hak, şerleri hayreyler, Zannetme ki gayreyler, Ârif ânı seyreyler, Mevlâ görelim n’eyler, N’eylerse, güzel eyler… Sen Hakk’a tevekkül kıl Teslîm ol ve râhat bul, Her işine râzî ol, Mevlâ görelim n’eyler, N’eylerse, güzel eyler… Bir işi murâd etme, Olduysa inâd etme, Haktandır o, reddetme, Mevlâ görelim n’eyler, N’eylerse, güzel eyler… Hakk’ın olıcak […]
Günün Hadisi Şerifi
(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ أُفْتِيَ بِغَيْرِ عِلْمٍ كَانَ إِثْمُهُ عَلَى مَنْ أَفْتَاهُ. (د “Bir kişinin bilmediği halde verdiği yanlış bir fetvadan dolayı günaha düşenin vebâli o fetvayı veren üzerinedir.” (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvûd)
BİLMİYORUM DEMEK İLMİN YARISIDIR
Bir kimse, bilmediği hususları biliyorum dememeli, bildiğini de gizlememelidir. Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) “En faziletli mekan neresidir?” diye sormuşlar. Peygamberimiz ‘Bilmiyorum. Fakat Cebrâil’e sorayım’ buyurmuş ve Cebrâil’e sormuşlar. O da ‘Bilmiyorum. Fakat Rabbime sorayım.” buyurmuşlardır. Allâhü Teâlâ “En hayırlı mekân -Allâh’ın adının zikredildiği- mescidlerdir.” buyurmuştur. Burada bütün fetva veren kimselere bir tenbih; bir îkaz vardır. Kat’î […]
RESÛL-İ EKREM (S.A.V.)’İN EŞSİZ ŞECÂATİ
Peygamber-i Âlî-şân Efendimiz fevkalâde şecaatli ve kuvvetli idi. Birçok savaşlarda nice zırh giymiş kahramanlar firara mecbur kaldıkları halde Resûl-i Ekrem Efendimiz sebat ederdi. Bilhassa Uhud ve Huneyn harblerinde gösterdiği metanet ve şecaat her türlü tasavvurların üstündedir. Bir defa Medîne-i Tâhire’nin hâricinden bir korkunç gürültü işitilmiş, düşman tarafından hücum edildiği sanılmıştı. Herkesten evvel Fahr-i Âlem Hazretleri […]
KİŞİ DOSTUNUN DİNİ ÜZEREDİR
Allâh rızası için birbirini sevmek ve dinde kardeşlik Cenâb-ı Hakk’a yaklaştıran en makbûl amellerdendir. Güzel ahlâkın meyvesidir. Ashâb-ı Kirâm’ın yüksek vasıflarındandır. Cenâb-ı Hak buyuruyor ki meâlen: “Hepiniz Allah ipine sımsıkı tutunun. Birbirinizden ayrılmayın ve Allâhü Teâlâ’nın üzerinizdeki nimetini de düşünün ki, sizler birbirinize düşmanlar iken o sizin kalplerinizi te’lîf edip yanaştırdı da nimeti sayesinde uyanıp […]
SON NEFESTE İMAN
Îmân bir kandile benzer. Onun muhâfazası; dînin emirlerine uymakladır. Son nefeste şeytanın vesvesesi çok şiddetli rüzgâra benzer. Kim îmân kandilini yakar, lakin onu Allâh’ın emirlerine uyup, menettiklerinden sakınarak korumazsa kandilin sönmesinden korkulur. İmâm-ı Azam Hazretlerine “Hangi günah sebebi ile îmânın kaybolmasından korkulur?” diye soruldu. Şöyle buyurdular: “Îmân nimetine şükretmeyi terk etmek, Son nefeste îmansız gitmekten […]
ANA-BABA SEVGİSİ VE HİZMETİ
Ana-baba sevgisi insanın varlığı için lüzumludur. Çünkü nimetlerin en büyüğü olan din nimeti, onların telkini ve öğretmeleri ile olmuştur. Sevilmeleri dünya ve âhiret için de lâzımdır. İnsanların çoğu İslâm’ı Müslüman ana-babadan olmaları sebebiyle onların telkini ile öğrenmişlerdir. Müslüman olmayan bir ana-babadan dünyaya gelen kişinin İslâm’ı bulması ancak uzun zaman inceleme veya bir başkasının öğretmesi ile […]
Günün Hadisi Şerifi
(فَرَضَ اللهُ عَزَّ وَجَلَّ عَلَى نَبِيِّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الصَّلَاةَ خَمْسِينَ صَلَاةً فَسَأَلَ رَبَّهُ فَجَعَلَهَا خَمْسَ صَلَوَاتٍ. (حم “Allâhü Teâlâ (Mi’râc gecesinde) Peygamberine (s.a.v.) elli vakit namaz farz kıldı. Peygamberimiz (s.a.v.) Rabbinden hafifletilmesini istedi. Allâhü Teâlâ da namazı beş vakit olarak farz kıldı.” (Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)
MÎRÂC MÛCİZESİ VE HZ. EBÛBEKİR’İN ÎMÂNI
Resûlüllâh Efendimiz (s.a.v.), Hicret’ten bir buçuk sene evvel Receb ayının yirmi yedinci gecesi Burak isimli bir binek ile Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya götürüldü ve oradan semâya çıkarıldı. Allâhü Teâlâ’nın kudret ve azametine delâlet eden âyetleri ve alâmetleri gördü. Beş vakit namaz emriyle aynı gece geri döndü. Sabahleyin bu mucizeyi Kureyş halkına haber verdi. Henüz yeni […]
KİM RABBİ İLE KONUŞMAK DİLERSE KUR’ÂN-I KERÎM OKUSUN
Resûlullah Efendimiz (s.a.v) buyurdular: “Cebrâil (a.s) bana dedi ki: Allâhü Teâlâ sana selâm söylüyor ve buyuruyor ki: Kul benim huzurumda namaza durup “Allâhu Ekber” dediğinde onunla aramızda bulunan perdeyi kaldırırım. Kul “elhamdü” dediğinde Allâhü Teâlâ, “Hamd kime mahsustur?” diye sorar, o da “lillâhi” diye cevap verir. Allâhü Teâlâ, “Allah kimdir?” diye sorunca “Rabbilâlemîn” der. “Alemlerin […]
SÜNNET’İN EHEMMİYETİ
Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyurdular: “Sizin aranıza iki şeyi bıraktım ki onlardan sonra dalalete (sapıklığa) düşmezsiniz. O iki şey Allâh’ın kitabı Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnetimdir..” Şu âyet-i kerîmeler de bu manayı ifade eder. (meâlen): “Her kim Allâh’ın Rasülüne itaat ederse Allâh’a itaat etmiş olur.” (Nisa sûresi, âyet 80) ve “Muhakkak ki (Habibim) sana bîat edenler sırf […]
SÖZÜNDE SADIK OLMAK
Şakîk bin İbrâhîm (rh.) dedi ki: İnsanlar dört şeyde dediklerinin aksini yaptılar: 1- ‘Biz Allâh’ın kullarıyız.’ dediler fakat hürler gibi hareket ettiler, emrine uymadılar. 2- ‘Allâhü Teâlâ bizim rızkımıza kefildir.’ dediler fakat kalbleri ancak dünya ile tatmin oldu. 3- ‘Âhiret dünyadan hayırlıdır.’ dediler fakat dünya için mal toplamakla meşgul oldular, âhiret için amel hazırlamadılar. 4- […]
HARAM VE HELÂL LOKMA
İbrahim bin Edhem hazretleri (k.s.) şöyle anlatır: Bir gece Beyt-i Makdis’te Kubbetü’s-Sahra’nın altında geceledim. Geceleyin gelen iki melek arasında şöyle bir konuşma geçti: “Burada yatan kimdir?” “İbrahim bin Edhem’dir.” “Allâhü Teâlâ’nın bir derece indirdiği kişi budur.” “Neden derecesi indirildi?.” “Bir gün, Basra’da satın aldığı hurmanın içine satıcının hurmalarından bir hurma düştüğü için…” Meleklerin bu konuşmasını […]
HZ. ÖMER’İN TEVAZUU
Hz. Ömer (r.a.) kölesiyle beraber Şam’a giderken yolda deveye nöbetleşe binmişlerdi. Hz. Ömer (r.a.) deveye biner, kölesi devenin yularını tutar ve bir fersah kadar yürürdü. Sonra Hz. Ömer iner, kölesi biner, Hz. Ömer devenin yularını tutar ve bir fersah kadar yürürdü. Şam’a yaklaştıklarında binme sırası kölesinde idi. Köle, devenin üzerinde Hz. Ömer de (r.a.) yularını […]