Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
Mîraca çıkarıldığım gece bir topluluğa rastladım. Sağlarından sollarından etleri kesiliyor, sonra da kendilerine yediriliyordu. Kendilerine “Kardeşlerinizin etini yediğiniz gibi etlerinizi yiyiniz.” denilir. Ben “Yâ Cebrâil! Bunlar kimlerdir?” diye sordum. Cebrâil (a.s.) “Bunlar senin ümmetinden, insanların ayıp ve kusurlarını arayan, onları başkalarına söyleyen; gıybet edenlerdir.” dedi.
“Kıyâmet günü kula amel defteri verilir. Orada, kendisine ait olmayan sevaplar görür. O kul “Yâ Rabbi! Bu sevaplar bana nereden geldi.” diye sorar. Allâhü Teâlâ “Bunlar, sen farkında olmadan, insanların senin gıybetini yapmalarına karşılıktır.” buyurur.
“Dört şey vardır ki oruç, abdest ve diğer amellerin sevabını yok eder.
Bunlar gıybet etmek, yalan söylemek, koğuculuk yapmak ve bakılması helal olmayan kadınlara bakmak.”
Hz. Îsâ bin Meryem (a.s.) ashâbına dedi ki;
“Siz avret yerinin bir kısmı rüzgârdan açılmış bir adam görseniz onun üzerini örter miydiniz? Ne düşünüyorsunuz?” Onlar da “Evet” dediler. “Hâlbuki siz avret mahallinin kalan kısmını da açıyorsunuz” deyince, “Sübhânallâh, nasıl olur da kalan yerini açarız?” dediler.
Îsâ (a.s.) şöyle buyurdu:
“Yanınızda bir kimseden bahsedildiği zaman hemen onda olan kötü şeyleri söylemiyor musunuz? İşte siz avret mahallindeki kalan örtüyü açıyorsunuz.”
Hasan-ı Basrî Hazretlerine bir adam gelip “Falan kimse senin gıybetini yapıyor.” demiş. Hasan-ı Basri Hazretleri de ona bir tabak hurma gönderip şöyle demiş: “Duydum ki sen sevaplarını bana hediye etmişsin. Buna karşılık ben de sana hediye gönderiyorum. Ancak benim hediyem, senin hediyenin tam karşılığı olmadığı için beni mâzûr gör.”
Gıybetin Fenalığı
Mayıs 2, 2012