Mekke-i Mükerreme’nin fethi günlerinde, bir gün Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) amcasının kızı Ümmühânî’nin evini teşrif edip, “Yâ Ümmehânî! Senin biraz yiyeceğin var mıdır?” buyurdu.
Ümmühânî (r.anha): “Bir iki kurumuş et parçası var ama, ben onu size takdim etmeye utanırım.” dedi.
Resûlullâh (s.a.v.): “Onu bana getir.” buyurdu.
Ümmühânî gitti, getirdi. Resûlullâh o kuru et parçalarını su ile güzelce ıslatıp kabarttı ve biraz da üzerine tuz ekti. Sonra buyurdu:
“Ey Ümmühani, başka bir katığın var mıdır?”
Ümmühânî “Biraz sirke vardır.” diyerek gitti sirkeyi de getirdi. Resûlullah (s.a.v.) o ıslanmış ve kabarmış etlerin üzerine biraz da sirke döktü ve yedi. Cenâb-ı Hakk’a hamd ve senalar ile hayır duâ eyledi ve buyurdular ki:
“Ey Ümmehânî! Ey amcamın kızı! Sirke ne güzel bir katıktır. Bir evde sirke bulunursa, o ev halkı fakirlik görmez.”
Ashâb-ı Kirâm’dan Câbir bin Abdullâh (r.a.) bir eve müsafir olmuş idi. Ona ekmek ve biraz da sirke getirildi. O yanındakilere şöyle söyledi: “Bundan yiyiniz, zira ben Resûlullâh’dan işittim “Sirke ne güzel katıktır. Bir topluluğa kendilerine ikrâm olunan şeyi hakir görmeleri, bir adama da elinde hazır olandan ikram etmeyi hoş görmemesi fenâlık olarak yeter.” buyurdular.
DOĞRULUK HAKKINDA
Yalanda her ne kadar menfaat varmış gibi görünse de terk etmelidir.
Doğrulukta ise her ne kadar zarar varmış gibi görünür ise de yapmalıdır.
Saadetin başlangıcı doğruluktur.
İşlerin bozulmaya başlamasının sebebi ise zulümdür.
Bir yerde idare makamında olanların doğru olmaları gerekir ki, yardımcıları sözüne güvensinler.
Her sözde doğru olmalıdır. Çünkü yalan, münafıkların sıfatlarındandır.