Şeytanın Hileleri
ŞEYTANIN HİLELERİ
Eserin yazarı Muhyiddin’i Arabî
ŞEYTANIN HİLELERİ
yazarı:
Muhyiddin’i Arabî
Bu cep kitabı, Muhyiddin-i Arabi’nin “Seceret’ül Kevn” adlı eserinden iktibas edilmiÅŸtir.
Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun… Salat ve selam, efendimiz Emin Peygamber Muhammed’e… Sonra, onun ak aline… ve ashabının tümüne olsun.
İbn-i Abbas (r.a.) Hz.’inden naklen Mu-az b. Cebel rivayet ediyor
– Bir gün Resülullah (s.a.v.) ile beraberdik. Ensardan birinin evinde toplanmıştık… Tam bir cemaat olmuÅŸtuk. Sohbete dalmıştık. Bu arada, dışarıdan bir ses geldi;
– Ev sahibi… İçerdekiler.. Eve girmem için bana izin verir misiniz? Benim sizden bir dileÄŸim var. Görülecek bir iÅŸim var.
Bunun üzerine, herkes Resûlullah (s.a.v.) Efendimizin yüzüne bakmaya baÅŸladı. Orada ve her zaman büyük oydu… izin ondan çıkacaktı. Resülullah (s.a.v.) Efendimiz, duruma vakıf oldu ve:
– “Bu seslenen kimdir, bilirmisiniz?..” Buyurdu… Biz hep birden şöyle dedik:
– En iyi bilen Allah ve Resulüdür. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz:
– “O, laîn İblistir. -Åžeytandır-. Allah’ın laneti onun üzerine olsun…”
Buyurunca; hemen Hz. Ömer:
– Ya Resülullah, bana izin veriniz onu öldüreyim.
Dedi… Resülullah (s.a.v.) Efendimiz bu izni vermedi; şöyle buyurdu:
– “Dur ya Ömer, bilmiyor musun ki; ona belli bir vakte kadar mühlet verilmiÅŸtir.. Öldürmeyi bırak.”
Sonra şöyle buyurdu:
– “Kapıyı ona açın gelsin… O, buraya gelmek için emir almıştır. Diyeceklerini anlamaya çalışınız. Size anlatacaklarını iyi dinleyiniz…”
* * *
Bundan sonrasını ondan dinleyelim; yani Ravi’den. Şöyle anlattı:
– Kapıyı ona açtılar, içeri girdi ve bize göründü. Bir de baktık ki, ÅŸekli ÅŸu: Bir ihtiyar. Åžaşı. Aynı zamanda köse. Çenesinde altı veya yedi kadar kıl sallanıyor. At kılı gibi. Gözleri yukarı doÄŸru açılmış. Kafası, büyük bir fil kafası gibi. Dudakları da, bir manda dudağına benziyordu.
Sonra, selam verdi, onun bu selamına Resulullah (s.a.v.) Efendimiz şu mukabelede bulundu:
– “Selam Allah’ındır ya laîn…”
Sonra ona şöyle buyurdu:
– “Bir iÅŸ için geldiÄŸini duydum; nedir o iÅŸ?”
Şeytan şöyle anlattı:
– Benim buraya geliÅŸim, kendi arzumla olmadı. Mecburen geldim.
Resulullah (s.a.v.) Efendimiz sordu:
– “Nedir o mecburiyet?” Åžeytan anlattı:
– İzzet sahibi Rabbın katından bana bir melek geldi. Ve dedi ki:
– Allah-ü Teala sana emir veriyor: Muhammed’e gideceksin. Ama düşük ve zelil bir halde. Tevazu ile. Ona gideceksin ve ademoÄŸullarını nasıl kandırdığını anlatacaksın. Onları nasıl alÂdattığını söyleyeceksin bir bir ona. Sonra o; sana ne sorarsa doÄŸrusunu diÂyeceksin.
Sonra… Allah-ü Teala buyurdu ki:
– Söylediklerine bir yalan katarsan, doÄŸruyu söylemezsen… seni kül ederim; rüzgar savurur.. Düşmanların önünde, seni rüsvay ederim.
İşte… böyle; ya Muhammed, o emir üzerine sana geldim.
Arzu ettiÄŸini bana sor. Åžayet bana sorduklarına doÄŸru cevap vermezsem; düşÂmanlarım benimle eÄŸlenecek. Åžu muhakÂkak ki, düşmanlarımın eÄŸlencesi olmaktan daha zor bir ÅŸey yoktur.
* * *
Bundan sonra, Resüiullah (s.a.v.) EfenÂdimiz şöyle sordu:
– “Madem ki, sözlerinde doÄŸru olacakÂsın. O halde bana anlat: Halk arasında en çok sevmediÄŸin kimdir?”
Şeytan şu cevabı verdi:
– Sensin, ya Muhammed… Allah’ın yaÂrattıkları arasında senden daha çok sevmeÂdiÄŸim kimse yoktur. Sonra, senin gibi kim olabilir ki? Resulullah (s.a.v.) Efendimiz sordu:
– “Benden sonra, en çok kimlere buÄŸuzlusun ve sevmezsin?..” Åžeytan anlattı:
– Müttaki bir gence ki… varlığını Allah yoluna vermiÅŸtir.
Bundan sonra, sual cevap aÅŸağıdaki ÅŸeÂkilde devam etti. Resülullah (s.a.v.) Efendimiz sordu; ÅŸeytan anlattı:
– “Sonra kimi sevmezsin?”
– Kendisini sabırlı bildiÄŸim, şüpheli iÅŸÂlerden sakınan alimi…
-“Sonra?..”
– Temizlik iÅŸinde… yıkadığı yerleri üç defa yıkamaya devam eden kimseyi.
-“Sonra?..”
– Sabırlı olan bir fakiri ki; ihtiyacını hiç kimseye anlatmaz… Halinden ÅŸikayet etÂmez.
– “Peki, bu fakirin sabırlı olduÄŸunu neÂreden bilirsin?..”
Ya Muhammed, ihtiyacını kendi gibi birine açmaz. Her kim ihtiyacını kendi gibi birine üç gün üst üste anlatırsa, Allah onu
sabredenlerden yazmaz. Sabırlı kimselerin işi buna benzemez. Hasılı, onun sabrını; halinden, tavrından ve şikayet etmeyişinden anlarım.
– “Sonra kim?..”
– Şükreden zengin.
– “Peki, ama o zenginin şükreden olduÂÄŸunu nasıl anlarsın?..”
– Onu görürsem ki, aldığını helal yolÂdan alıyor ve mahalline harcıyor. Bilirim ki:
O şükreden bir zengindir.
* * *
Resülullah (s.a.v.) Efendimiz bu defa mevzuu deÄŸiÅŸtirdi ve ona baÅŸka bir sual sorÂdu:
– “Peki, ümmetim namaza kalkınca, seÂnin halin nice olur?..”
– Ya Muhammed, beni bir sıtma tutar. Titrerim.
– “Neden böyle olursun; ya laîn?..”
– Çünkü bir kul, Allah için secde edince bir derece yükselir.
– “Peki, ya oruç tuttukları zaman nasıl olursun?..”
– O zaman da baÄŸlanırım. Taa, onlar iftar edinceye kadar.
– “Peki, ya hac yaptıkları zaman nasıl olursun?..”
– O zaman da, çıldırırım.
– “Peki, ya Kuran okudukları zaman nasıl olursun?..”
– O zaman da, eririm. Tıpkı ateÅŸte eriÂyen bir kurÅŸun gibi eririm.
– “Peki, ya sadaka verdikleri zaman haÂlin nasıldır?..”
– Ha, iÅŸte… o zaman halim pek yaman olur. Sanki sadaka veren, bir testere alır eline ve beni ikiye böler.
Resülullah (s.a.v.) Efendimiz sebebini sordu:
– “Neden öyle testere ile ikiye biçilirsin, ya Eba mürre?”
Bunun üzerine İblis:
– Onu da anlatayım…
Dedikten sonra anlatmaya başladı:
– Çünkü sadakada dört güzellik vardır. Şöyle ki:
1- Allah-ü Teala, sadaka verenin malına ihsan eyler.
2- O sadaka, veren kimseyi halkına sevÂdirir.
3- Allah-ü Teala, onun verdiği sadakayı, cehennemle arasında bir perde yapar.
4- Allah-ü Teala, belayı, sıkıntıyı ve ahÂları ondan defeder.
* * *
Bundan sonra, Resülullah (s.a.v.) EfenÂdimiz ashabı hakkında ona bazı sorular sorÂdu:
– “Ebubekir için ne dersin?..” İblis buna ÅŸu cevabı verdi:
– O bana, cahiliyet devrinde bile itaat etmedi… İslam’a girdikten sonra nasıl bana itaat eder?
– “Peki, Ömer b. Hattab için ne derÂsin?..”
İblis buna da şu cevabı verdi:
– Allah’a yemin ederim ki, her gördüÂğüm yerde ondan kaçtım.
– “Peki Osman b. Affan için ne dersin?..”
– Ondan utanırım… hem de çok… NaÂsıl ki, Rahman’ın melekleri de ondan utaÂnırlar. ..
– “Peki, Ali b. Ebutalib için ne dersin…”İblis onun için de şöyle dedi:
– Ah, onun elinden bir kurtulsam… O, kendi başına kalsa; ben de kendi başıma kalsam… O, beni bıraksa… ben de onu bıraksam… Ben onu bırakırım; ama o beni bırakmaz.
Resülullah (s.a.v.) Efendimiz, yukarıdaki soruları sorduktan ve ÅŸeytanın verdiÄŸi ceÂvaplar da kısmen bittikten sonra, şöyle buyurdu:
– “Ümmetime saadet ihsan eden; seni de taa, belli bir vakte kadar ÅŸaki kılan AlÂlah’a hamd olsun.”
Resülullah (s.a.v.) Efendimiz o cümlesini duyan laîn İblis şöyle dedi:
– Heyhat, heyhat… Ümmetin saadeti nerede? Ben, o belli vakte kadar diri kaldıkÂça, sen ümmetin için nasıl ferah duyarsın?..
Ben, onların kan mecralarına girerim. Etlerine karışırım. Ama onlar, benim bu halimi göremez ve bilemezler, beni yaratan ve baas gününe kadar bana mühlet veren Allah’a yemin ederim ki:
Onların tümünü azdırırım. Cahillerini ve alimlerini… Ümmilerini ve okumuÅŸlarını… Facirlerini ve abidlerini… Hasılı, bunların hiçbiri elimden kurtulamaz.
Fakat… Allah’ın halis kullarını… Evet, bunları azdıramam.
Bunun üzerine Resülullah (s.a.v.) EfenÂdimiz sordu:
– “Sana göre ihlas sahibi olan muhlis kullar kimlerdir?..”
Bu suale İblis şu cevabı verdi:
– Bilmez misin? ya Muhammed, bir kimse ki, dirhemini ve dinarını sever… O Allah için bir ihlasa sahip deÄŸildir.
Bir kimseyi görürsem ki; dirhemini ve dinarını sevmez; övülmekten, medh edilmekten hoÅŸlanmaz… bilirim ki o: İhlas sahiÂbidir… Hemen onu bırakır kaçarım.
Bir kul, malı ve övülmeyi sevdiÄŸi süre, kalbi de dünya arzularına baÄŸlı kaldığı müdÂdet, o size vasfım yaptığım kimseler arasında bana en çok itaat edendir.
Bilmez misin ki; mal sevgisi, büyük güÂnahların en büyüğüdür.
Bilmez misin ki; ya Muhammed, baÅŸ olÂma sevgisi yine büyük günahların en büyükÂleri arasındadır.
İblis, anlatmaya devam etti:
– Ya Muhammed, bilmez misin?.. BeÂnim yetmiÅŸ bin tane çocuÄŸum var. Bunların her birini bir baÅŸka yere tayin etmiÅŸimdir. Sonra… o her çocuÄŸumla birlikte yine yetmiÅŸ bin tane ÅŸeytan vardır.
Onların bir kısmını ulemaya gönderdim.
Bir kısmını gençlere yolladım.
Bir kısmını da, meşayiha saldım.
Bir kısmını da, ihtiyar kadınlara musalÂlat ettim.
Gençlere gelince; aramızda hiçbir anlaÅŸÂmazlık yoldur. Onlarla gayet iyi geçiniriz.
Çocuklara gelince… onlarla da, bizimÂkiler istedikleri gibi birlikte oynarlar.
Bizimkilerin bir kısmını da, abidlerin baÂşına dert ettim. Bir kısmını da zahidlerin.
Onlar, bunların yanına girer; halden haÂle sokarlar. Bir tepeden öbürüne… hep dolaÅŸtırıp dururlar. Öyle bir hal alırlar ki; baÅŸÂlarlar, sebeplerden herhangi birine sövmeye…
İşte… böylece, onlardan ihlası alırım… Onlar, bu haller ile, yaptıkları ibadeti, ihlassız yaparlar gayrı… Ama, bu hallerinin farkında olamazlar.
İblis, bundan sonra, aldattığı bir rahibin hikayesini anlatmaya geçti. Ve şöyle dedi;
– Bilmez misin, ya Muhammed, Rahip Barsisa; tam yetmiÅŸ yıl ihlas ile Allah’a ibaÂdet etti.
Bu ibadetleri sonunda, ona öyle bir hal ihsan edilmişti ki: Her dua ettiği hasta, duası bereketi ile şifayap oluyordu.
Onun peÅŸine takıldım; hiç bırakmaÂdım… Zina etti. Katil oldu. Sonunda da küfÂre girdi.
Bu o kimsedir ki; Allah-ü Teala aziz kitabında, ona şöyle anlatır:
– “… Åžeytanın hali gibidir ki; o insana:
-Kafir ol…
Dedi. Vaktaki o kafir oldu; bu defa ona şöyle dedi:
– Ben, senden uzağım… Ben alemlerin
Rabbi olan Allah’tan korkarım.” (59/16).
* * *
İblis, bundan sonra, bazı kötü huylar üzerinde durdu. Ve onların her birinden naÂsıl istifade ettiÄŸini anlattı…
YALAN:
– Bilmez misin ya Muhammed, yalan bendendir ve ilk yalan söyleyen de benim.
Her kim yalan söylerse… o benim dosÂtumdur.
Her kim yalan yere yemin ederse… o da benim sevgilimdir.
Bilmez misin ya Muhammed, ben Adem’e ve Havva’ya yalan yere Allah adına and içtim.
– “Muhakkak, ben size nasihat ediÂyorum.” (7/16).
Dedim… Bunu yaparım; çünkü yalan yere yemin gönlümün eÄŸlencesidir.
GIYBET- KOÄžUCULUK:
Gıybet ve koÄŸuculuÄŸa gelince… Onlar da, benim meyvelerim ve ÅŸenliÄŸimdir.
NİKAH ÜZERİNE YEMİN ETMEK:
– Her kim, talak üzerine yemin ederÂse… günahkar olacağından endiÅŸe edilir. İsterse bir defa olsun. İsterse doÄŸru bir ÅŸey üzerine olsun.
Her kim, talakı aÄŸzına alırsa… taa, haÂkikat belli oluncaya kadar karısı ona haram olur. Onlar bu halleri ile, kıyamete kadar meydana getirecekleri çocuklar, hep zina çocuÄŸu olur. AÄŸza alınan o talak kelimesi yüzünden, hepsi cehenneme girer.
NAMAZ:
– Ya Muhammed, namazı an bean tehir edene gelince… onu da anlatayım.
O, her ne zaman ki, namaza kalkmak ister; tutarım. Ona vesvese veririm.
Derim ki:
– Henüz vakit var. Sen de meÅŸgulsün. Hele ÅŸimdilik iÅŸine bak. Sonra kılarsın.
Böylece o: Vaktinin dışında namazını kılar… Ve bu sebepten onun kıldığı namaz yüzüne atılır.
Åžayet o kimse, beni maÄŸlup ederse… ona insan ÅŸeytanlanndan birini yollarım… Böylece onu vaktinde namaz kılmaktan alı koyar.
O, bunda da, beni maÄŸlup ederse… bu sefer onun hesabını namazından görmeye bakarım. O namazın içinde iken:
– SaÄŸa bak… sola bak…
Derim… O da, bakar… O ki böyle yapÂtı… yüzünü okÅŸar alnından öperim. Bundan sonra ona:
— Sen, ebedi yaramaz bir iş yaptın.
Derim ve böylece onun huzurunu bozaÂrım.
Sen de bilirsin ki ya Muhammed, her kim namazda sağa ve sola çokça bakarsa, Allah onun namazını kabul etmez.
Bunda da ona maÄŸlup olursam. Yalnız başına namaz kıldığı zaman yanına gideÂrim. Ve ona: Çabuk namaz kılmasını emreÂderim. O da, baÅŸlar; namazını çabuk çabuk kılmaya. Tıpkı horozun, gagası ile, yerden bir ÅŸeyler topladığı gibi…
Bu iÅŸi, ona yaptırmakta da, baÅŸarı kazaÂnamazsam; bu sefer cemaatle namaz kılarÂken onun yanma varırım.
Orada onun başına bir gem takarım… Başını imamdan evvel secdeden ve rukû’dan kaldırırım… İmamdan evvel de, secde ve rukû yaptırırım.
iÅŸte… o böyle yaptığı için, kıyamet güÂnü Allah onun başını eÅŸek başına çevirir.
O kimse, bunda da beni yenerse… Bu defa, ona namazda parmaklarını çıtlatmasını emrederim. Böylece o: Beni teÅŸbih edenlerden olur. Ama bu iÅŸi ona namaz içinde yaptırmaya muvaffak olursam.
Bunda da, ona maÄŸlup olursam. Bu seÂfer ona tekrar giderim. Namaz içinde iken burnuna üflerim. Ben üfleyince, o esnemeye baÅŸlar.
Åžayet o, bu esneme esnasında elini aÄŸzına kapamazsa… onun içine küçük bir ÅŸeyÂtan girer, dünya hırsını ve dünyevî baÄŸlarını çoÄŸaltır.
İşte… bundan sonra o kimse: Hep bize itaat eder. Sözümüzü dinler. Dediklerimizi
yapar.
* * *
Åžeytan bundan sonra, konuÅŸmasına deÂvam etti:
– Sen, ümmetin hangi saadetinden feÂrah duyarsın ki?..
Ben onlara, ne tuzaklar kurarım… ne tuzaklar.
Miskinlerine, çaresizlerine ve zavallılarına giderim. Namazı bırakmalarını emredeÂrim. Ve onlara derim ki:
– Namaz size göre deÄŸil… O, Allah’ın afiyet ihsan ettiÄŸi ve bolluk verdiÄŸi kimseler içindir.
Sonra da hastalara giderim:
– Namaz kılmayı bırak. Derim… Çünkü Allah-ü Teala:
– “Hastalara zorluk yok…” (24/61)
Buyurdu… İyi olduÄŸun zaman çokça kıÂlarsın. Ve böylece o, namazını bırakır. HatÂta küfre de gidebilir.
Åžayet o, hastalığında namazını terk ederek ölüp giderse… Allah’ın huzuruna çıkarken, .Allah-ü Teala’yı öfkeli bulur.
Sonra şöyle dedi:
-Ya Muhammed, eÄŸer bu sözlerime yalan kattımsa, beni akrep soksun… Sonra… eÄŸer yalan varsa… Allah (CC) beni kül eylesin.
İblis bundan sonra, konuÅŸmalarına deÂvam etti ve şöyle dedi:
-Ya Muhammed, sen ümmetin için feÂrah mı duyuyorsun? Halbuki ben onların alÂtıda birini dininden çıkardım.
* * *
Bundan sonra… Resulullah (s.a.v.) Efendimiz ona, yani İblis’e aÅŸağıdaki ÅŸekilde kısa kısa bazı sorular sordu. O da bunlara cevap verdi:
– Ya laîn, senin oturma arkadaşın kim?”
– Faiz yiyen.
– “Dostun kim?”
– Zina eden.
– “Yatak arkadaşın kim?”
– SarhoÅŸ.
– “Misafirin kim?”
– Hırsız.
– “Elçin kim?”
– Sihirbazlar.
– “Gözünün nuru nedir?”
– Karı boÅŸamak.
– “Sevgilin kim?
– Cuma namazını bırakanlar.
* * *
Resulullah (s.a.v.) Efendimiz bu defa başka bir mevzua geçti ve şöyle sordu:
– “Ya laîn, senin kalbini ne kırar?”
– Allah yolunda cihada koÅŸan atların kiÅŸnemesi…
– “Peki, senin cismini ne eritir?”
– Tevbe edenlerin tevbesi.
“Peki, ciÄŸerini ne parçalar, ne çürütür?”
– Gece ve gündüz, Allah’a yapılan bol bol istiÄŸfar.
– “Peki, yüzünü ne buruÅŸturur?”
– Gizli sadaka.
– “Peki, gözlerini kör eden nedir?”
– Gece namazı.
– “Peki, başını eÄŸdiren nedir?
– Çokça kılınan cemaatle namaz.
* * *
Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz tekrar bir başka mevzua geçti ve şöyle sordu:
– “Sana göre insanların en saadetlisi kimdir?”
– Namazlarını bilerek kasten bırakanÂlar.
– “Peki, sana göre insanların en ÅŸakisi kim?”
– Cimriler.
– “Peki, seni iÅŸinden ne alı koyar?”
– Ulema meclisleri.
– “Peki, yemeÄŸini nasıl yersin?”
– Sol elimle parmaklarımın ucu ile.
– “Peki, sam yeli estiÄŸi zaman ve ortalıÂğı sıcaklık bastığı zaman çocuklarını nerede gölgelendirirsin?”
– İnsanların tırnakları arasında.
* * *
Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz bundan sonra, bir baÅŸka mevzuu sordu. İblis de ceÂvap verdi.
– “Rabbinden neler talep ettin?”
– On ÅŸey talep ettim.
– “Nedir onlar, ya laîn?”
– Åžunlardır:
1- Allah’tan diledim ki, beni adem-oÄŸullarının malına ve evladına ortak ede… Bu, ortaklık talebimi yerine getirdi. Ki bu:
– “Onlara ortak ol… Mallarına ve çocuklarına. Onlara vaad et. Halbuki ÅŸeytan onlara en çok gurur vaad eder…” (17/64) Ayet-i Celilesi ile sabittir.
Her besmelesiz kesilen hayvan etinden yerim faiz ve haram karışan yemekten de yerim.
Åžeytandan Allah’a sığınılmayan malın da ortağıyım.
Cinsi münasebet anında; Allah’a ÅŸeyÂtandan sığınmayan kimse ile birlikte hanımı ile birleÅŸirim… Ve o birleÅŸmeden hasıl olan çocuk, bize itaat eder. Sözümüzü dinler.
Her kim hayvana binerken, helal yola gitmeyi deÄŸil de, aksini isteyerek binerse, ben de onunla beraber binerim. Yol arkaÂdaşı ve binek arkadaşı olurum.
Bu da Ayet-i Kerime ile sabittir. Allah-ü Teala bana şu emri verdi:
– “Onlar üzerine süvarilerinle, piyadelerinle yaygara çıkart…” (17/64)
2- Allah-ü Teala’dan diledim ki: Bana bir ev vere… Bu dilediÄŸim üzerine hamamÂları bana ev olarak verdi.
3- Diledim ki; bana bir mescid vere. PaÂzar yerlerine bana birer mescid yaptı.
4- Benim için bir okuma kitabı vermesini istedim. Åžiirleri bana okuma kitabı yapÂtı.
5- İstedim ki; benim için bir ezan vere. Mezmurları verdi.
6- Diledim ki; bana bir yatak arkadaşı vere… SarhoÅŸları verdi,
7- Diledim ki; bana yardımcılar vere… Bunun için de kaderiye mensuplarını verdi.
8- İstedim ki; bana kardeÅŸler vere. MalÂlarını boÅŸ yere israf edenleri verdi. Bir de masiyet yoluna para harcayanları. Bunlar da ÅŸu Ayet-i Kerime ile sabittir:
– “O kimseler ki; mallarını boÅŸ yere harÂcarlar… Onlar ÅŸeytanın kardeÅŸleri olmuÅŸlarÂdır…” (17/27)
Bir ara Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu:
– “EÄŸer söylediklerini, Allah’ın kitabınÂdaki ayetlerle isbat etmeseydin. Seni tasdik etmezdim.”
Bundan sonra İblis devam etti:
9- Ya Muhammed, Allah’tan diledim ki, ademoÄŸullarını ben göreyim; ama onlar beÂni göremeyeler. Bu dileÄŸimi de yerine geÂtirdi.
10- Diledim ki; ademoÄŸullarının kan mecralarını bana yol yapa… Bu da oldu. Böylece ben, onlar arasında akıp gideÂrim… gezerim… hem nasıl istersem…
Bütün bu isteklerimi verdi.
– Hepsi sana verildi.
Buyurdu… Ve ben bu hallerimle iftihar ederim. Sonra… Åžunu da ekleyelim ki; benimle beraber olanlar, seninle beraber olanlardan daha çoktur. İşte… böylece kıyamete kadar, ademoÄŸullarının ekserisi benimle beraber olurlar.
Bundan sona İblis şöyle anlattı:
– Benim bir oÄŸlum vardır… Adı: ATEME’dir. Bir kul, yatsı namazını kılmadan uyursa… gider; onun kulağına bevl eder… EÄŸer böyle olmasaydı; imkan yok, inÂsanlar, namazlarını eda etmeden uyuyamazlardı.
Benim bir oÄŸlum daha vardır ki; onun adı da; MÜTEKAZİ’dir… Bunun vazifesi de; yapılan gizli amelleri yaymaya çalışmaktır.
Mesela: Bir kul, gizli bir taat iÅŸlerse… ve bu yaptığını da gizlemeye çalışırsa… MÜTEKAZÃŽ onu dürter… En sonunda o gizli amelin yayılmasına ve açığa çıkarmaya muÂvaffak olur. Böylece: Allah-ü Teala o amel sahibinin yüz sevabının doksan dokuzunu imha eder… biri kalır. Çünkü, bir kulun yaptığı gizli bir amel için tam yüz sevap verilir.
Sonra… benim bir oÄŸlum daha vardır ki; onun adı da KÜHAYL’dir. Bunun iÅŸi de insanların gözlerini sürmelemektir. Bilhassa, ulema meclisinde ve haÂtip hutbe okurken.’ Bu sürme onların gözüne çekildi mi uyuklamaya baÅŸlarlar. Ulemanın sözlerini iÅŸitemezler. Böylece hiç sevap alamazlar.
Bundan sonra İblis şöyle anlattı:
– Hangi kadın olursa olsun… Onun kalktığı yere ÅŸeytan oturur. Sonra… her kadının kucağında mutlaka bir ÅŸeytan durur… Ve onu, bakanlara güzel gösterir. Sonra o kadına bazı emirler verir. Mesela:
– Elini kolunu dışarı çıkar; göster. Der… O da, bu emri tutar… Elini, koluÂnu açar, gösterir. Bundan sonra, o kadının haya perdesini tırnakları ile yırtar.
iblis, bundan sonra Resûlullah (s.a.v.) Efendimize kendi durumunu anlatmaya başladı:
– Ya Muhammed, bir kimseyi delalete sürüklemek için elimde bir imkan yoktur.
Ben, ancak vesvese veririm ve bir ÅŸeyi güzel gösteririm… o kadar.
EÄŸer delalete sürüklemek elimde olsayÂdı; yeryüzünde:
– Allah’tan baÅŸka ilah yoktur ve MuÂhammed Allah’ın resulüdür.
Diyen herkesi, oruç tutanı ve namaz kıÂlanı hiç bırakmazdım. Hepsini dalalete düşürürdüm. Nasıl ki, senin elinde de, hidayet nevinÂden bir ÅŸey yoktur. Sen ancak Allah’ın resûlüsün. Ve tebliÄŸe memursun. Åžayet hidayet elinde olsaydı; yeryüzünÂde tek kafir bırakmazdın.
Sen, Allah’ın halkı üzerinde bir huccetÂsin… ben de, kendisi için ezelde ÅŸekavey yazılan kimselere bir sebebim.
Said olan kimse, taa, ana karnında iken saiddir. Şaki olan da, yine ana karnında iken şakidir.
Saadet ehli kılan Allah… Åžekavet ehli kılan da Allah.
Bundan sonra… Resülullah (s.a.v.) Efendimiz ÅŸu iki Ayet-i Kerimeyi okudu:
– “Bunlar, taa, sonuna kadar böyle deÂÄŸiÅŸik ÅŸekilde devam edecek… Ancak Rabbın esirgedikleri hariç…” (11/119)
– “Allah’ın emri behemehal yerini bulan bir kaderdir…” (33/38)
Bundan sonra, Resülullah (s.a.v.) EfenÂdimiz, İblis’e şöyle buyurdu:
– “Ya Ebamürre, acaba senin bir tevbe etmen ve Allah’a dönmen mümkün deÄŸil mi? Cennete girmene kefil olurum… Söz veririm…”
Bunun üzerine İblis şöyle dedi:
– Ya Resûlullah, iÅŸ verilen hükme göre oldu… Kararı yazan kalem de kurudu… Kıyamete kadar olacak iÅŸler olacaktır.
Seni peygamberlerin efendisi kılan, cennet ehlinin hatibi eyleyen ve seni halkı içinden seçen ve halkı arasında bir gözde yapan, beni de ÅŸakilerin efendisi kılan ve cehennem ehlinin hatibi eyleyen Allah’tır. Ve o: Bütün noksan sıfatlardan münezzehÂtir.
Ve İblis, cümlelerini şöyle tamamladı:
– İşte… bu söylediklerim, sana son sözümdür… Ve bütün söylediklerimi de doÄŸru söyledim.
Evvel, ahir, zahir, batın, alemlerin Rabbı olan Allah’a hamd olsun.
Efendimiz Muhammed Nebiye Allah salat eylesin. Keza onun aline de… ashabına da… Amin!
Bütün peygamberlere selam… Alemlerin Rabbı olan Allah’a da, -tekrar- hamd olsun…